Dilhâne Ağustos agustos | Page 23

Defineye Mâlik Virâneler Var Yazı
Ilık bir eylül günüydü. Aklım aşka, sevdaya, hayata, ölüme, hasrete, vuslata, derde, dermana dair onlarca sorularla meşgul olurken bir taraftan şehrin ara sokaklarında ağır ağır yürümekteyim. Her adımda başka bir soruya cevap ararken sokağın caddeye bakan köşe başındaki çay bahçesinin önünde asırlık çınar ağacına yaslanmış, sanki beni bir tek sen anlarsın der gibi gelip geçenleri seyre dalmış yarım asırlık bir çınar oturmaktaydı.
Yol uzun ve yorucu geçmişti belli ki, yolcu yorgun. Bir mola ister gibiydi bakışları. Sanki bir el uzatın der gibi bakıyordu. Bir nefeslik gölgenizde dinleneyim der gibi.
Kim yormuştu acaba, saçlarındaki aklar, hangi dağın karıydı ve gözlerindeki bu yaşlar hangi göğün yağmuruydu.
Hayatın bütün yükünü, derdini, tasasını hamal misali yüklenmiş sırtına. Yıllarca çektiği yükten dermansız kalan ayaklarına ellerini vurup ha gayret biraz daha dayan der gibiydi. Yüreğindeki her acı birer kırışık olup yapışmıştı yüzüne. Her bir çizgisi sayfalar dolusu hikaye barındırmakta. Gözlerinde yılların hasreti birikmiş, tabure üstünde oturmuş, yanakları elleri arasında, yol beklermiş gibiydi sanki uzaklara dalıp giden gözleri.
Defineye malik viraneler vardır sözü mukabilince usulca sokulup yanına.

Defineye Mâlik Virâneler Var Yazı

Muammer Yağız

Ilık bir eylül günüydü. Aklım aşka, sevdaya, hayata, ölüme, hasrete, vuslata, derde, dermana dair onlarca sorularla meşgul olurken bir taraftan şehrin ara sokaklarında ağır ağır yürümekteyim. Her adımda başka bir soruya cevap ararken sokağın caddeye bakan köşe başındaki çay bahçesinin önünde asırlık çınar ağacına yaslanmış, sanki beni bir tek sen anlarsın der gibi gelip geçenleri seyre dalmış yarım asırlık bir çınar oturmaktaydı.

Yol uzun ve yorucu geçmişti belli ki, yolcu yorgun. Bir mola ister gibiydi bakışları. Sanki bir el uzatın der gibi bakıyordu. Bir nefeslik gölgenizde dinleneyim der gibi.

Kim yormuştu acaba, saçlarındaki aklar, hangi dağın karıydı ve gözlerindeki bu yaşlar hangi göğün yağmuruydu.

Hayatın bütün yükünü, derdini, tasasını hamal misali yüklenmiş sırtına. Yıllarca çektiği yükten dermansız kalan ayaklarına ellerini vurup ha gayret biraz daha dayan der gibiydi. Yüreğindeki her acı birer kırışık olup yapışmıştı yüzüne. Her bir çizgisi sayfalar dolusu hikaye barındırmakta. Gözlerinde yılların hasreti birikmiş, tabure üstünde oturmuş, yanakları elleri arasında, yol beklermiş gibiydi sanki uzaklara dalıp giden gözleri.

Defineye malik viraneler vardır sözü mukabilince usulca sokulup yanına.

23