GİRİŞ
Büyük kentlerde yaşayan çoğu kişinin hayali, iyi bir gelir elde edip bir
balıkçı köyü ya da sahil kasabasına yerleşmektir.
Yıllarca bunun hayalini kurarlar. Birçoğu, kendilerinin ve ailelerinin
bakımını sağlayacak birikime ulaşmalarına rağmen, kent hayatını
bırakamazlar. Bu hayaller, onlar için gerçekleştirilmesi güç tatlı bir
düştür sadece… Ya hırslarını ve daha fazla kazanma arzularını
yenemezler… Ya da korkarlar.
Korkmayıp denemek isteyenler, bir süre bir sahil kasabasına gider.
Güz ve kış ayları gelip de ortalık önce sakinleşip ardından da
ıssızlaştığında, çoğunu afakanlar basar. Sanki kent hayatında haftada ya
da ayda bir tiyatroya giderlermiş gibi, bir balıkçı köyünde ya da sakin bir
koyda tiyatro, opera ve bale salonu aramaya başlarlar…
Kimileri de, tekne ile tatile çıkanlara ya da teknede yaşayanlara gıpta
ile bakar…
“Ooo tekne ile mavi y olculuk ha” diye devamı gelmeyen, havada kalan
klişeleşmiş bir cümleleri vardır.
Bu cümledeki ifade, hayranlık, ulaşılamazlık ya da bir öykünme midir,
pek anlaşılmaz. Sizin tekne yaşamınızı, ya da tekne ile dolaşmanızı,
filmlerdeki gibi algılarlar.
Şöyle bir minik senaryo geliştirelim:
Fransa’nın Cote D’Azur sahillerinde bir motor yat... Bu yatta
gündüzleri bikini, akşamları da tuvaletle dolaşan makyajlı güzel kadınlar,
her gün sakal tıraşı olan ve smokin giyen adamlar, beyaz eldivenle
şampanya ve ıstakoz servis eden garsonlar vardır…
Zaten birazdan da hep beraber Monaco Limanı’na yanaşıp tarihi
gazinoda önce istiridye yiyip şarap içeceğiz, sonra da rulet masasına
oturacağız!...
Şaka bir yana ama çoğu insan, bizlerin buna benzer bir hayat
yaşadığını ya da tatil yaptığını zanneder. Oysa teknede tatil yapmanın ya
da yaşamanın zorluklarını bilmezler ki...
Denizde yaşamak
9