DEFTERHÂNE’DEN TAPU VE KADASTRO’YA | Page 38

Tarih Boyunca Mülkiyet Anlayışı ve Osmanlı Toprak Düzeni 3. Arz-ı memleket derler ki, ne öşrîdir ne de harâcîyedir. Ancak aslı harâcîyedir. Bu arazide toprağın rakabesi (yani kuru mülkiyeti) beytü’l-mâl-i müslimînin yani devletindir. Reâya bu topraklar üzerinde kiracı gibidir. Ve kendisine verilen arazide ziraatini yapıp, bağ, bahçe ve bostan hâlinde kullanabilir. İşlediği bu toprakların gelirinden “öşür” adında harâc-ı mukâsimesini ve “çift akçası” adıyla da harâc-ı muvazza’ını verir. Reayanın bu araziyi mülk gibi alıp satmaları ve vakfetmeleri söz konusu değildir. Reaya araziyi işleyip vergisini ödediği sürece elinden alınmaz ve öldüğünde de oğulları onun adına tasarruf etmeye devam ederler. Oğulları kalmayıp kızları ve kardeşleri kalsa tapu ile onlara da verilebilir. Reaya tasarrufunda olan araziyi üç yıl işlemezse elinden alınıp bir başkasına verilir. Bu arazi türüne arz-ı mîrî de denilir ki, Rumeli ve Anadolu’nun tümü bu usûl üzere arz-ı mîrîdir. Osmanlı Devleti’nde arazi hukuku bazı ufak tefek değişikliklerle kendi dönemindeki şartlara göre İslâm Hukuku temelinde şekillenmiştir. Ancak, Osmanlı’da toprağın hukukî statüsü ve tasarruf şekli bakımından ülkenin tümüne şamil tek bir sistem uygulanmamıştır. 54 Nitekim, Atıf Bey Arazi Kanunnamesi’nin neden çıkarıldığını izah ederken: “Öşrî ve haracî topraklar sahiplerinin mülkü olup bunlarla ilgili muamelat fıkıh tarafından düzenlenmiştir. Fakat rakabesi beytülmale ait olan arazi-i emirîyyeye veya arz-ı memleket veya arz-ı mirî denilen arazinin tasarrufu, intikali ve sair muamelatı beytülmalin menfaatine olmak üzere padişahın iradesine tabi olması ve ülkenin çeşitli yerlerinde ve farklı zamanlarda ihtiyaca göre uygulandığından bunların belli bir düzene sokulması gerekmektedir” 55 demektedir. Ancak, yine de tımar sisteminin uygulandığı alanlarda genel olarak benzeri uygulamalar yürürlükte olmuştur. Osmanlı Devletinde arazi hukukundaki bu farklılığın sonucu olarak toprak üç farklı şekilde bulunabilir, yani tahsis edilirdi. Mülk Arazi: Çıplak mülkiyeti yani rakabesi gerçek şahıslar veya hukukî şahıslar elinde bulunan hakikî mülk topraklardır. Fetihler sonucunda devlete yeni katılan yerlerde, eskiden beri mülk olarak tasarruf edilen, yukarıda izah edilmiş olan öşrî ve haracî topraklar, sahipleri elinde mülk olarak bırakılarak veya sultan tarafından mirî araziden şahıslara temlik edilmek suretiyle meydana gelirler. Hicaz, Basra ve Sevâd-ı Irak toprakları bu nevi araziler olup, ayrıca sultan tarafından sosyal bir amaç için veya komutanları ve yararlılığı görüTKGM.TTd.no:2-Midilli Mufassal Defteri’nde yer alan mülkname 54 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 1997, s.117 55 Atıf Bey, Arazi Kanunnamesi Şerhi, İstanbul 1330, s.1-3 18