2
Eylül / 1 Sayı : 40
Uçan Hollandalı’ya Görkem’li bir bakış....
Bursapost
Bazı insanlar özeldir. Ne kadar şanslı
bir gazeteyiz ki etrafımızda emeğini bizimle paylaşan özel insanlar, güzel
dostlarımız var. Görkem Özkan da
genç bir hukukçu dostumuz ve gazetemizin hukuk danışmanıdır. Ekmeğini
hukuktan yer ama dünyayı dostlarıyla
paylaşacak kadar cömerttir. Açılımını
sizlere daha sonra açıklayacağımız
“G.G.Y. Seyahat Günlüklerini” sizlerle
paylaşacak olan Görkem Özkan’ın bir
öyküden yola çıkarak yazdıklarından
sizi mahrum etmek istemedik.
Bu yazıyı okuduktan sonra You Tube’den “André Rieu-And The Waltz
Goes On”u izlemenizi öneriyoruz.
Av. Görkem ÖZKAN yazısı:
Phillip, o gece için özenle seçtiği koyu
renk takım elbisesi ve şal desenli kravatını yerleştirdiği valiziyle birlikte, kapının eşiğinden dışarı adımını attı.
California Santa Monica’daki evinden
Los Angeles Havaalanı’na doğru yol
alırken sakin görünmeye çalışsa da,
içindeki heyecanı Stella’dan saklaması
oldukça zordu. Seyahatinin sonunda
yaşayacakları düşünüldüğünde, midesindeki o tuhaf ezikliği, okyanus ötesi
bir uçak yolculuğuna yormak, en hafif
ifadeyle, safdillik olurdu.
Avrupa’ya dönüşlerinde mütemadiyen
gözünde canlanan gençlik hatıraları
bu kez yerini Galler’in sokaklarına, dededen yadigâr fırıncı babası Richard’ın
ekmek kokan ellerine bıraktı. 74 yaşında bir adam için bu heyecan fazla
mı gelmişti. Yorgun bedeninin taşımakta zorlandığı başını uçağın penceresine dayadı. Hemen aşağıda, kendisi
gibi yaşlı o koca kıta, dingin bir martı
gibi süzülürken, gözünden de yaşlar
süzülmeye başladı.
Aynı saatlerde, Andre Nicolas, yıllardır
her konser gecesi öncesi yaşadığı heyecanın verdiği enerjiyle kuliste son
hazırlıklarını yaparken, frağını çekiştirip
durmaktan alamıyordu kendini. Dünyanın dört bir yanında onlarca konser,
onbinlerin alkışları ve ardında koca bir
ordu gibi kuvvetli orkestra. Yine de bu
gece başkaydı, her şey dört dörtlük olmalıydı. Belki de bunca yıldır en çok
bugün, Maastrciht’te olup beş dakikalığına bir kahve molası vermek, sakinleşmek istiyordu.
Çoğu insanın Uçan Hollandalı lakabını
taktığı, The New York Times’a göre ise
Nereden nereye geldik...
Biz aylarca süren turlarda oy pusulalarından abuk sabuk isimlerin
çıktığı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı günlerden geldik. Bu
abukluklardan birinde de Cumhurbaşkanlığı vekalet elindeyken 12
Eylül postalına toslamıştık.
Bugün; bir hafta içinde seçim yapıldı. Cumhurbaşkanı halk tarafından
seçildi ve görevi devraldı. Başbakan istifa etti. Yerine yeni Başbakan
atandı. Kabineyi kurdu. Cumhurbaşkanı’nın onayına sundu. Hükümet
onaylandı. Yeni bakanlar devir teslim yaptılar ve yeni hükümet hafta
başında güvenoyu alarak görevine başlayacak.
Bu baş döndürücü hıza ayak uyduramayanlar elbette ki eski teamüllerden güç alıp durumu eleştireceklerdir ama sandıktan çıkan sonuca
dil uzatmak kimsenin haddi değildir.
Şimdi yapılacak şey Başbakan’a ve Bakanlar’a yollarının açık olmasını,
yapacakları her icraatta bu milleti düşünmeleri gerektiğini ve emaneti iyi korumalarını dilemektir.
Geçmişte kitapçık atanlar, atılanı tutanlar bugün birer siyasi mevta
durumuna düşmüşlerdir. Muhalefetin bunu iyi okuması ve demokrasilerde sandıktan başka bir gücün olmayacağını bilmeleri ve seçmen
profilini iyi okumaları gerekiyor.
AK Parti’nin başından ‘karizması büyük bir fenomen’ ayrılmıştır. Şimdi
yapacakları iş, iç harp yerine yeni düzenle ilgili politikalar üretmek olmalıdır.
Yoksa mı?
Özlemleri bir 12 yıl daha sürer
klasik müziğin Madonnası olan Andre,
sahneye çıkmaya hazır landığı esnada,
Viyanada, bir mimarî başyapıt olan ve
sanat mabedi kimliğiyle yıllara meydan okuyan Viyana Belvedere Palace’ın önünde duran taksiden inen
Phillip, konser salonuna vardığında
karşılaştığı ambiyansın etkisiyle eşi
Stella’nın elini sımsıkı tutmaktan kendini alamadı. Kalabalığın hayranlık
dolu bakışları altında yerini alırken, gururlu olmanın ötesinde korkuyla karışık
bir heyecan tüm bedenini sarmıştı.
Andre, arkasında Johann Strauss Orkestrası tüm ihtişamıyla yerleşmiş haldeyken konuşmasına başladı. Her yanı
tarih, estetik ve zerafet kokan yüksek
tavanlı salonda çıt çıkmıyor, herkes
can kulağıyla onu dinliyordu. Her
cümlesinde gözler ve başlar Phillip’e
dönüyor, o ise mağrur ama naif nezaketiyle herkesi ardı ardı ardına selamlıyordu.
Gençlik yıllarında, o günden tam 47 yıl
önce ruhunda yarattığı bir melodiyi
karaladığı notalar, Andre’ye ulaşmış ve
onun ellerinde hayat bulmuştu. Henüz
yeni bir Johann Strauss dünyaya gelmedi diyerek kendisine gelen yüzlerce
Vals melodisini elinin tersiyle iten
Andre ise notalar önüne geldiğinde ne
denli romantik ve duygu dolu bir eserin ellerinin arasında olduğunu ilk bakışta fark etmişti.
O gün o salonda, kendi yarattığı ama
korkusundan 50 yıla yakın bir süredir
gün yüzüne çıkaramadığı eserini, ilk
kez, Andre’nin sihirli kemanı ve orkestrasından dinleyen yaşlı kurt, kulaklarında yankılanırken hissettiği heyecan
ve mutluluğu, ne Kraliçe’den Sir ünvanını aldığında, ne de Oscar Heykelini
avuçlarında tuttuğu an hissetmişti.
Hannibal Lecter’le dudaklarından kan
sızan usta aktörün parmaklarından o
harikulade notaların sızabileceğini kim
bilebilirdi.
Fırıncının oğlu, Hollywoodlu yıldız
aktör, Sir Phillip Anthony Hopkins,
kendi yazdığı ve Hollandalı dünyaca
ünlü kemancı, besteci ve orkestra şefi
Andre Leon Marie Nicolas Rieu’nun
yaşam verdiği ‘And the Waltz Goes On’
adlı Vals eserini Johann Strauss orkestrasından dinledikten sonra uzunca
süre koltuğuna oturamadı. Zira gözleri
dolan eşi Stella, şef Andre Rieu ve Viyana Belvedere Palace’ın konser salonundaki yüzlerce dinleyici onu
dakikalarca ayakta alkışladı.
İster sade bir insan, isterse bir Hollywood yıldızı olun, hayallerinizden asla
vazgeçmeyin ve ertelemeyin. Kuzuların Sessizliği’nin Oscar Ödüllü aktörü o
salonda otururken tam 74 yaşındaydı.
Kimbilir, belki bir çoğumuz, hayallerin
gerçeğe dönüştüğünü görecek
kadar uzun bir ömre sahip olamayabiliriz…