A ROMAN
yüzden mi kaç aydır konuşmuyorsun benimle! O yüzden mi açmadın
lan telefonumu şerefsiz! ”Ferit kombine küfürlerle saydırmaya devam
ederken. Mahalleli bir anlık boşluktan fırsatla bıçağı aldı elinden.
Ferit’in sinirleri boşalmıştı. Neredeyse ağlayacaktı. Çıplak ayak,
sırtında atleti, altında şortu, kalbinde kocaman yarayla döndü evine.
Annesine bir şey sormadı da söylemedi de. Odasına geçti, yatağına
uzandı. Düşünmekten ve sinirden uyuyamadı.
Günler birer birer eksilirken Ferit'in kumbarasından sadece
anlamaya çalışıyordu. “Bir insan, bir insana bunu neden yapardı?”
Sorular kafasının içinde büyüyor, kendisini teslim alıyor, çaresiz
bırakıyordu. O kadar çaresiz kaldığı zamanlarda da içmeye başlıyordu.
Hep daha çok unutmak için, daha çok içiyordu fakat içtikçe daha çok
inciniyordu. Birkaç kere yolda Hakan'la karşılaşmıştı. İlk
karşılaşmasında yakasına yapışıp hesap sormuş, üst üste yumruk
atmıştı. Fakat Hakan ağzını tek kelime açmamış, hiç bir şey
söylememişti. Hakan'ın suratına üst üste yumrukları indirmesini tüm
mahalleli izlemiş ama hiç kimse ayırmamıştı. Ferit'in canını acıtan son
gelişmeyse Zeynep'in taşınmış olmasıydı. Kendisine doğru düzgün
hesap bile soramamıştı.
Artık cevap bulamadığı soruları sadece duvarlara soruyordu,
sessizlik karşısında kafayı sıyıracak gibi oluyor, sonra kendini içerken
buluyordu. Günler hızla geçip giderken, acısı bir çocuk gibi büyüyordu.
Her sokağa çıktığında anıları canlanmaya başlanmıştı artık. Zeynep'in
öptüğü yere bakarken, kendisini ve Zeynep'i öpüşürken görüyordu.
Sonra Zeynep'in biri görecek telaşını görüyor, göğsüne doğru yumuşak
bir yumruk atışını hissediyordu. Her şey gerçek gibi oluyordu.
Zeynep'le kavga ettiği yerde yine yaşananlar canlanıyordu. Zeynep
elini kaldırıp gözlerini büyütüyor, o da sevdiğinin bu ukala tavrına
sinirleniyordu. Tüm bu hayallerden sıyrılıp odasına döndüğündeyse,
içini çığlıklar içinde ağlama hevesi kaplıyor ama hiç bir şey
yapamıyordu. Tek yapabildiği çaresizce duvarlara bakmak ve bu acının
geçmesini beklemekti. Fakat bazı acılar, zamanla geçmek yerine
zamanla daha çok yayılıyordu. Zamanla daha çok can yakıyordu.
Bir sabah uyandığında her şeyi kabullenmiş gibi hissediyordu.
Mahmur gözlerle tavana bakarken, “Zeynep artık yok.” diyebildi. Bunu
dile getirebilmesini şaşkınlığını henüz atlatmadan, bir de “Zeynep seni
aldattı.” cümlesiyle ıspatladı kabullenmiş olmasını. Yavaş yavaş
unutacağını düşünmeye başlamıştı fakat bu düşüncesi doğrulmasıyla
kaybolup gitti. Zeynep'i birden karşısında görmüştü. Hiç konuşmadan
ona bakıyordu. Öylesine masum bakıyordu ki, Ferit'e ben masumum
dese, Ferit asla inkar etmeyecek gibiydi. Ayağa kalkıp yanına gitmek
istediğinde bunun sadece bir hayal olduğunu anladı...
Tekrar yatağına oturdu. Ellerini anlına koydu. Yaşadığı bu süreçte ilk
kez ağlıyordu. Sanki içi boşalıyor gibiydi. Hiç erkekliğe dem vurmadan
dibine kadar ağladı. Akıttı her göz yaşı sırtına taktığı bir kanat gibiydi.
Ne kadar ağlarsa o kadar özgür hissediyordu kendini. Bu şehir, bu oda,
bu hava, bu su, bu toprak, bu yağmur, bu güneş... her gün üzerine
dökülen bir dünya gibiydi. Yıkıntıların altında kalan çaresiz bir adam
olduğunu biliyordu. Ağlarken tüm bunları düşündü, düşündükçe daha
çok ağladı. Tüm bunları atlatabilmesi için tek bir çareye sığınabiliyordu
artık. Artık sadece tek bir çözümün kendisini kurtarabileceğine
inanıyordu; gitmek! Zeynep burada vardı, burada hayat buluyordu,
burada yaşıyordu. Gideceği yerde olmayacaktı. Göz yaşlarını sildi. Bu
fikri tekrar tekrar düşündü.
Kendisini tekrar toparlayıp odasından çıktı. Annei ve babası
kahvaltı yapıyordu. “Günaydın” diyerek sofaraya oturdu. Asuman
ağzındaki zeytin çekirdeğini tükeremedi şaşkınlığından. 2 haftadır
oğlunun ağzından çıkan tek doğru d