Bilakis Dergisi Ocak Sayısı ocak sayısı | Page 9

A ROMAN yüzden mi kaç aydır konuşmuyorsun benimle! O yüzden mi açmadın lan telefonumu şerefsiz! ”Ferit kombine küfürlerle saydırmaya devam ederken. Mahalleli bir anlık boşluktan fırsatla bıçağı aldı elinden. Ferit’in sinirleri boşalmıştı. Neredeyse ağlayacaktı. Çıplak ayak, sırtında atleti, altında şortu, kalbinde kocaman yarayla döndü evine. Annesine bir şey sormadı da söylemedi de. Odasına geçti, yatağına uzandı. Düşünmekten ve sinirden uyuyamadı. Günler birer birer eksilirken Ferit'in kumbarasından sadece anlamaya çalışıyordu. “Bir insan, bir insana bunu neden yapardı?” Sorular kafasının içinde büyüyor, kendisini teslim alıyor, çaresiz bırakıyordu. O kadar çaresiz kaldığı zamanlarda da içmeye başlıyordu. Hep daha çok unutmak için, daha çok içiyordu fakat içtikçe daha çok inciniyordu. Birkaç kere yolda Hakan'la karşılaşmıştı. İlk karşılaşmasında yakasına yapışıp hesap sormuş, üst üste yumruk atmıştı. Fakat Hakan ağzını tek kelime açmamış, hiç bir şey söylememişti. Hakan'ın suratına üst üste yumrukları indirmesini tüm mahalleli izlemiş ama hiç kimse ayırmamıştı. Ferit'in canını acıtan son gelişmeyse Zeynep'in taşınmış olmasıydı. Kendisine doğru düzgün hesap bile soramamıştı. Artık cevap bulamadığı soruları sadece duvarlara soruyordu, sessizlik karşısında kafayı sıyıracak gibi oluyor, sonra kendini içerken buluyordu. Günler hızla geçip giderken, acısı bir çocuk gibi büyüyordu. Her sokağa çıktığında anıları canlanmaya başlanmıştı artık. Zeynep'in öptüğü yere bakarken, kendisini ve Zeynep'i öpüşürken görüyordu. Sonra Zeynep'in biri görecek telaşını görüyor, göğsüne doğru yumuşak bir yumruk atışını hissediyordu. Her şey gerçek gibi oluyordu. Zeynep'le kavga ettiği yerde yine yaşananlar canlanıyordu. Zeynep elini kaldırıp gözlerini büyütüyor, o da sevdiğinin bu ukala tavrına sinirleniyordu. Tüm bu hayallerden sıyrılıp odasına döndüğündeyse, içini çığlıklar içinde ağlama hevesi kaplıyor ama hiç bir şey yapamıyordu. Tek yapabildiği çaresizce duvarlara bakmak ve bu acının geçmesini beklemekti. Fakat bazı acılar, zamanla geçmek yerine zamanla daha çok yayılıyordu. Zamanla daha çok can yakıyordu. Bir sabah uyandığında her şeyi kabullenmiş gibi hissediyordu. Mahmur gözlerle tavana bakarken, “Zeynep artık yok.” diyebildi. Bunu dile getirebilmesini şaşkınlığını henüz atlatmadan, bir de “Zeynep seni aldattı.” cümlesiyle ıspatladı kabullenmiş olmasını. Yavaş yavaş unutacağını düşünmeye başlamıştı fakat bu düşüncesi doğrulmasıyla kaybolup gitti. Zeynep'i birden karşısında görmüştü. Hiç konuşmadan ona bakıyordu. Öylesine masum bakıyordu ki, Ferit'e ben masumum dese, Ferit asla inkar etmeyecek gibiydi. Ayağa kalkıp yanına gitmek istediğinde bunun sadece bir hayal olduğunu anladı... Tekrar yatağına oturdu. Ellerini anlına koydu. Yaşadığı bu süreçte ilk kez ağlıyordu. Sanki içi boşalıyor gibiydi. Hiç erkekliğe dem vurmadan dibine kadar ağladı. Akıttı her göz yaşı sırtına taktığı bir kanat gibiydi. Ne kadar ağlarsa o kadar özgür hissediyordu kendini. Bu şehir, bu oda, bu hava, bu su, bu toprak, bu yağmur, bu güneş... her gün üzerine dökülen bir dünya gibiydi. Yıkıntıların altında kalan çaresiz bir adam olduğunu biliyordu. Ağlarken tüm bunları düşündü, düşündükçe daha çok ağladı. Tüm bunları atlatabilmesi için tek bir çareye sığınabiliyordu artık. Artık sadece tek bir çözümün kendisini kurtarabileceğine inanıyordu; gitmek! Zeynep burada vardı, burada hayat buluyordu, burada yaşıyordu. Gideceği yerde olmayacaktı. Göz yaşlarını sildi. Bu fikri tekrar tekrar düşündü. Kendisini tekrar toparlayıp odasından çıktı. Annei ve babası kahvaltı yapıyordu. “Günaydın” diyerek sofaraya oturdu. Asuman ağzındaki zeytin çekirdeğini tükeremedi şaşkınlığından. 2 haftadır oğlunun ağzından çıkan tek doğru d