Bilakis Dergisi Nisan sayisi 4. sayı | Page 37

DONDURMA Üsküdar'ın o vakur kokusu burnumdaydı. Koşar adım iskeleye gittim. Zar zor yetiştim vapura; beremi çıkardım, ellerimi ovuşturarak en üst kata, açıklığa oturdum. Kar yağıyordu. Hep en üst kata otururdum. Soğuk, sıcak, kar, yağmur, lodos, poyraz, ölü, diri umursamaz, hep en üst kata, açıklığa otururdum. Orayı severdim. Orada büyüdüm sayılırdı. İstanbul'a geldiğimiz günü hatırlardım. Kız Kulesi'ne baktım. Kız Kulesi bana bakmadı, üzüldüm. İlkokula yazılmamıştım o günlerde; fakat az kalmıştı. Babam bir gelsindi, yazılacaktım. Babamı bekliyordum alt tarafı. Babam gelecekti, neden gelmesindi? Annem bana hep babamın nereye gittiğini anlatırdı. Ben de gitmek isterdim onun gittiği yere, annemin anlattığına göre çok güzeldi orası. Bunu ona söyleyince ağlamıştı, ben de bir daha söylememiştim. Sonra bir gün annem valiz hazırladı, valizimizi alıp İstanbul'a gittik. O gün bugündür İstanbul'dayım. İlkokulu İstanbul'da okudum, babamı beklemeyerek. Kalamış'ta oturuyorduk. Dayımlarla birlikte güzel bir evdeydik. Okula gidip geliyordum. Sonra Gülten vardı, Gülten. Gülten'le oyunlar oynuyorduk. Biraz büyüyünce denize de girecektim Gülten'le. Çok güzeldi Gülten. Çocukken anlamıyordum, büyüyünce anlayacaktım. Gülten'le Moda'dan vapura biner, Kabataş'a giderdik. Bunu hep yapardık. Kabataş'tan dondurma alır, Moda'ya dönerdik. Gülten bazen benim dondurmamdan isterdi, ben de verirdim. Bilirdim, o da bir dahaki sefere bana dondurmasından verirdi. Gülten benim çocukluğumdu işte. O Kalamış'taki ev, annem, dayım, yengem benim çocukluğumdu. Hoş, yengem acayip bir kadındı. Durmadan başımı okşayıp, "Vah zavallı yavrum benim." derdi bana. Öyle yaptığında annemin yanına kaçardım, annemin yanında öyle yapmazdı. Zavallı değildim ben. Bana zavallı dediği için ona çok kızardım. İlkokulda bir arkadaşım vardı: Semih. Semih çok iyi çocuktu. Arada bir bize gelirdi. Geldiğinde Gülten, Semih ve ben oyun oynardık. Şişmandı Semih. Bazen Gülten onunla, benimle konuştuğundan çok konuşurdu. O zaman çok üzülürdüm. Semih'e "Şişko, şişko." diye bağırırdım. Semih ağlardı. Gülten çok kızardı bana böyle yaptığım için. Şimdi düşünüyorum da, Gülten daha o zamandan koca bir kadınmış. Ben belki de daha o zamandan Gülten'in içindeki kadını sevmiştim. Vapur iskeleye yanaştı. İndim. Kar durmuştu. Gözüm dondurmacıyı aradı. Önümden kalın, şapkası kürklü montları olan iki çocuk geçti. Biri kız, biri erkekti. Vapurdan inmişlerdi. "Yazık," dedim içim