Her geçen Olimpiyat oyunlarında kadın sporcularımız, performanslarının üstüne eklemeye devam ediyor, Pekin’ de elde ettiğimiz sekiz madalyadan dördü onlardan geliyordu. Kadın sporcularımızın başarıları Londra 2012’ de de devam etti. Önce katılımcı sayısı olarak, ardından da sportif başarı açısından...
Olimpiyat’ ın belkemiği atletizm, Türkiye’ nin çok sayıda podyum gördüğü bir spor dalı değildi. İkinci Dünya Savaşı’ ndan sonra ulusları tekrar biraraya getiren 1948 Londra Yaz Oyunları’ nda Ruhi Sarıalp’ ın üç adım atlamada kazandığı bronz, masal gibi anlatılmıştı.
Münih’ te düzenlenen 2003 Avrupa Atletizm Şampiyonası’ nda Süreyya Ayhan’ ın elde ettiği şampiyonluğun ardından bir rüzgâr yakalanacağına inansak da atlamak istediğimiz eşiğin kıyısından dönüyor gibiydik.
Pistteki fırtına
2008 Pekin Yaz Oyunları’ nda Elvan Abeylegesse’ nin“ on bin” de kazandığı gümüşü, bir hafta sonra“ beş bin” de yine ikincilikle süslemesi; 2010 Avrupa Atletizm Şampiyonası’ nda elde edilen başarılar umut vericiydi. Elvan“ on bin” metrede altın madalya alırken,“ beş bin” metrede iki Türk atlet duble yapıyordu. 100 metre engellide Nevin Yanıt’ ın elde ettiği Avrupa şampiyonluğu ise bu başarıyı taçlandırıyordu.
Olimpiyatlarda kazandığımız � madalyanın ��ü kadın sporcularımıza ait�
Peki bu sefer başarıların devamı gelecek miydi? Bu sorunun cevabı için 2012’ yi beklememiz gerekiyordu. Önce mart ayında İstanbul’ daki Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’ nda Aslı Çakır Alptekin 1500 metrede mükemmel bir performans gösterip bronz madalyayı boynuna takıyordu, ki şampiyona için yapılan salona kadar ülkemiz sınırları içerisinde dünya standartlarında bir atletizm salonu bulunmuyordu, yani atletlerimiz rakipleriyle ya aynı koşullarda hazırlanamıyordu ya da hazırlanmak için yurt dışına gitmek zorunda kalıyordu.
Haziran ayıyla birlikte atletizme dair beklentilerimiz artıyordu. Helsinki’ de düzenlenen Avrupa Atletizm Şampiyonası’ nda Nevin Yanıt üst üste ikinci kez Avrupa şampiyonu oluyor; kadınlar 1500 metrede ise iki Türk atlet birden ilk iki sırada yer alıyordu. Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut’ a sevinirken, onların bunu 40 gün sonra Londra’ da bir kere daha tekrarlayabileceklerini hayal bile edemiyorduk.
Olimpiyat’ ta ise hiçbirimizin beklemediğini gerçekleştirdi bu üç kadın. Nevin finalde koşarken, yarışı dördüncü sırada bitiren Birleşik Amerikalı Lolo Jones ile aynı dereceyi yaparak beşinci oldu. Aslı Çakır Alptekin ile Gamze Bulut ise altın ve gümüş dublesi yaparken sadece biz değil, dünyanın geri kalanı da şaşırıyordu. Şaşırmamak imkânsızdı gerçekten de. Bireysel sporlar ve sporcular yerine takım sporlarına sponsor olmaya daha önem veren şirketlerin olduğu, atletlerimizin uluslararası organizasyonlara katılma şansını çok fazla bulamadığı ülkemizden aynı yarışta hem Olimpiyat şampiyonu hem de Olimpiyat ikincisi çıkarmanın mucizesine imza atmıştık.
Peki, aynı yıl içerisinde hem Dünya, hem Avrupa şampiyonalarında hem de Olimpiyat’ ta podyuma çıkmış bir sporcunun ne yapmasını beklersiniz? Bu başarıların ardından yeni sponsorlarla anlaşmalar imzalamasını, Elmas Ligi gibi uluslararası organizasyonlarda koşmasını, daha iyi koşullarda antrenman yapmasını değil mi? Halbuki Aslı bambaşka bir karedeydi; yeni öğretim yılı açılırken öğrencileriyle birlikte beden eğitimi öğretmeni olduğu okulun bahçesinde poz vermişti. Halbuki elde edilen bu başarı, bir futbol kulübü tarafından kazanılsaydı el üstünde tutulur, günlerce kendilerini yüceltirdik�
Yıkıntılar arasından tarih yazmaya���
Jimnastikte yarışan Göksu Üçtaş, aslında bu ülkede birçok şeyin mümkün olabileceğini anlatıyordu. Bu toprakların Olimpiyat’ a ilk yolladığı sporcu olan Aleko Mulos’ tan tam 104 yıl sonra aynı branşta ikinci bir isim, Yaz Oyunları’ nın yolunu tutuyordu.
���� Avrupa �ampiyonu Süreyya Ayhan�
Gaziantep’ te komşularının kızının jimnastik kursuna gittiğini gören Üçtaş’ ın annesi, kendi çocuğunu da salona götürüyor; Göksu’ nun yeteneğini fark eden antrenör Yalçın Titiz’ in ısrarı, Türkiye’ nin bir asır sonra bir başka olimpik branşta sporcu çıkarmasına sebep oluyordu. Bolu’ da daha iyi bir eğitim merkezine gönderilen kızlarını, sonradan ailesi takip etmişti. Memur olan babasının tayini çıkmış ancak 1999’ daki deprem felaketi on binleri olduğu gibi Üçtaşları da derinden etkilemişti. Aile uzun süre çadırda kalırken, Göksu antrenmanlarına sokaklarda, parklarda yıkıntılar arasında devam etmek zorunda kalmıştı. Hiçbir şekilde vazgeçmeyen sporcu, ulusal şampiyonalardaki başarılarını, uluslararası alana taşıyordu. Akdeniz Oyunları’ ndaki ikinciliği, başka dereceler kovalıyordu. Seçmelerde 23. olarak Olimpiyat vizesi alan jimnastikçi hazırlıklarını sürdürürken denge aletinden düşüyor, kırık bilekle yoluna devam ediyordu. Bileği Londra’ da sadece bir branşta yarışmasına izin verse de o denge aletinin üstüne çıktığında tarihi yeniden yazmıştı.
B + SONBAHAR 23