hastalık
değil
yaşam
biçimi:
çölyak
yazan:
begüm ay kantarcı
[email protected]
İnsanoğlu, doğadaki yaşamının başlamasından bu
yana temel enerji kaynağı olan besinleri elde etmek için
çeşitli yöntemlere başvurmuştur. Zaman ilerledikçe
ortamın şartlarına bağlı olarak temel besin kaynakları
da değişmiştir. İlk insanlar, tabiatta var olan çeşitli otlar,
tohumlar, sert kabuklu meyveler ve sebzeler ile çiğ
beslenme olarak bilinen beslenme şeklinden, ateşin
bulunması ve avcılığın gelişmesiyle birlikte hayvan
etlerinden ve daha farklı besin karışımlarından oluşan
beslenme şekillerine geçiş yapmışlardır. Besinlerin insan
sağlığı üzerindeki güçlü etkisi, bilinen bir gerçektir ve
insanların diyetindeki, bu değişimler sırasında birbirin-
den farklı birçok hastalık ortaya çıkmıştır. Bir malabsorp-
siyon hastalığı olarak bilinen Çölyak hastalığı ise 10.000
yıl önce Mezopotamya’da tarım devrimi ile tahıl üretimi-
nin başlaması ve tahılların besin kaynağı olarak kullan-
ması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Çölyak hastalığı, her yaş grubunda
gözlenebilen, genetik yatkınlığı olan
bireylerin diyetine buğday, çavdar, arpa
ve yulaf gibi besinleri almasıyla ortaya
çıkan, temelde bağırsağı etkilediği
düşünülse de zamanla başka organlar-
da da hasara yol açabilen sistemik bir
hastalıktır. Bağırsaklarda gelişen bu
hassasiyet, asıl olarak tahıl proteinlerin-
den kaynaklanmaktadır. Bu tahıl etkileyen kronik bir hazımsızlık şikâyeti
vardır. Bu hastalığın işareti dışkıda
gözlemlenmektedir. Bireylerin dışkıları bol
hacimli, tamamen sulu olmamakla
birlikte şekilsiz, soluk renkli, köpüklü (bu
görünüm fermantasyona bağlı olarak
gelişmiş olabilir) ve kötü kokuludur.”
Samuel Gee, bu sözleri ile Çölyak Hasta-
lığına giriş yapmış olsa da glüten ile
bağını açıklayan ilk isim, Hollandalı hastalığın daha belirtisi olduğu için ve
Çölyak hastalığına spesifik bir bulgunun
varlığından söz edilemediği için ilk
aşamada tanı konulması oldukça zor bir
hastalıktır. Bu sebeple dünyada birçok
Çölyaklı birey hastalığından habersiz, bu
semptomlarla
birlikte
yaşamakta
olduğu tahmin edilmektedir. Sadece
bile 250.00-750.00 arasında Çölyak
hastası olduğu düşünülürken bunların
proteinleri besin kaynaklarında farklı
isimler alır. Buğdaydaki gliadin (glüten),
çavdardaki sekalin, arpadaki hordein ve
yulaftaki avenin olarak bilinmektedir. çocuk doktoru olan Willem Karel Dicke
olmuştur. yalnızca %10’unun tanı aldığı bildirilmiştir.
Çölyak hastalığının bulguları bebeklerde
doğumdan sonraki ilk 6 ayda gözlen-
mez; çünkü bu aylarda bebekler ana
besin kaynağı olan anne sütü ile beslen-
mekte ve vücutlarına
glüten girişi
olmadığı için herhangi bir sıkıntı çekme-
mektedirler; fakat 6 ayın sonunda, ek
gıda süreci başladığında glüten içerikli
besin ögelerinin vücuda alınması ile
birlikte birtakım rahatsızlıklar baş göste-
rebilir. Bebeklerde bu durum yemeğin
ardından ayakların karına doğru
çekilmesinden, ishal gözlemlenmesin-
den, ağlama ataklarından, gelişimdeki
gerilikten ve derisindeki pullanmalardan
farkına varılabilir. Çölyak hastalığı çoğu
zaman bireylerin üstünde, kendini belli
edici rahatsızlıklara sebep olsa da
bazen hiçbir klinik belirti gözlenmeksizin
de gelişebilir. Buna “Asemptomik
Çölyak” denir.
Toksisitesi en yüksek olan glüten iken en
düşük olan ise avenindir. Bunun nedeni
ise glütenin, buğday endosperminin
%70’lik kısmını oluştururken; aveninin,
yulaf endosperminin %10’unu oluşturma-
sından kaynaklanmaktadır.
Çölyak hastalığının modern anlamdaki
ilk tanımlanması 1887 yılında Samuel
Gee tarafından yapılmıştır. Samuel Gee,
İngiliz bir patolog olmasının yanı sıra tıp
tarihi ile de oldukça ilgilidir. Bu ilgisi onu,
Çölyak etkilerinden ilk olarak bahsetmiş
olan Antik Yunan bilgini Aretaeus’un
yazılarına götürmüştür ve dikkatini
çekmiş olacaktır ki bu konuda daha
detaylı araştırma yapıp ilk raporunu
yayınlamaya onu sevk etmiştir. Bildirisin-
den kısa bir kesit şöyledir:
“Tüm yaş gruplarında görülebilen fakat
özellikle 1-5 yaş arasındaki çocukları
Samuel Gee’nin de dikkatini çeken ve
bireylerde tanımlanmamış bir hastalığın
olabileceği düşüncesini uyandıran ilk
kısım, hastaların dışkılarındaki birtakım
farklılıklar olmuştur. Dışkı, bir besinin
ağızdan alınıp dışarıya atılıncaya kadar
fiziksel ve kimyasal sindirim, emilim gibi
aşamalardan geçtiğini ve bu aşamala-
rın hangi ölçüde doğru bir mekanizmay-
la işlediğini gösteren en önemli belirteç-
lerden biridir. Bu bağlamda dışkılama
sıklığı, dışkının rengi, şekli ve kokusu,
bireyin bağırsakları ve beslenme alışkan-
lıkları ile ilgili birtakım ipuçları verecektir.
Çölyak hastalığının ilk bulgusu olarak
belirtilen ishalin yanı sıra diğer olası
belirtilerine bakılacak olunursa: karın
ağrısı, geçmeyen şişkinlik hissi, büyüme-
de gerileme, boy kısalığı, raşitizm,
kansızlık, kolların ve bacakların dış
kısmında görülen keratosis pilaris adı
verilen kırmızı küçük pütürler, baş ağrısı
ve psikolojik bazı rahatsızlıklar da
gözlenebilir. Bu bulgular tıpta birçok
Çölyak tanısı için öncelikle kanda anti-
gliadin antikorları (AGA), endomezyum
antikorları (EMA) ve transglutaminaz anti-
korlarına (TGA) bakılması gerekmektedir.