Benzin Magazin MART 2014 | Page 56

[email protected] Metroseksüelleşen Süpersporlar por otomobil kavramları… Müşteri kitlesinin büyük bir çoğunluğu için son derece farklıdır spor otomobil kavramları. Geniş bir kitleye hitap etmez spor otomobiller. O yüzden alıcılarının çoğunluğu ortalama bir alaylı ayarında otomobil kültürüne sahip, kendine has sürüş kalifikasyonları olan, kimi zaman etrafında, hatta toplumda trend yaratma gücü olan insanlardır. Bu yüzden bu insanlara buzdolabı veya bilgisayar satar gibi otomobil satamazsınız. Ceplerinde taşıdıkları dolmakalemi, taktıkları saati, giydikleri elbiseyi nasıl satıyorsanız, o şekilde satabilirsiniz stoğunuzdaki spor otomobili bu kitleye. Çünkü altlarındaki otomobili, giydikleri takım elbiseden pek de farklı görmez çoğu. Zaten bu yüzden bu kadar çok çeşitli spor otomobil üretiliyor dünyada. Bu küçücük pazarda o yüzden bu kadar çok seçenek var. Çünkü farklı tarzlar talep ediliyor müşteri tarafından. Kimi V12 seviyor, kimi turbo beslemelisini. Kimi önden motorlu, kimi ortadan motorlu. Kimi Continental GT gibi çok lüksünü, kimi 911 GT3 gibi sert karakterlisini. Bir de marka bağımlıları vardır. Bazıları Lamborghini’nin sesini beğenir, birileri Porsche’nin işçiliğini, Ferrari’nin S MART / 2014 ismine takmıştır kafayı bazı insanlar, veya Koenigsegg, Pagani, Gumpert, Bugatti gibi çok nadide olanların düşkünleri vardır. Markadan ziyade modelleri ikonlaştırmış kesimi de unutmamak gerek, daha da romantik bir gruptur bunlar. Corvette, Mustang, 911, Ghibli dedinizmi gözleri parlar, markaların bir önemi yoktur. Bazıları Alman otomobilinde rahat eder, Audi TT, Porsche Boxster, Audi R8 derken, SLS AMG’de “tamam, ben zirve yaptım” der. Her gün kullanırlar otomobillerini, sanki bir Passat’a biner gibi, otomobilleri de bundan çekinmez zaten. Almancılar, öyle zırt pırt servise ihtiyaç duyan otomobilleri sevmezler. Onlar 300 km/s’e kaliteli ve stabil bir otomobil ile çıkmayı severler. İtalyancılar var… Onlar biraz eziyet çekmekten hoşlanırlar ama en fiyakalıları da onlardır. Kıskanılırlar çünkü bir İtalyan sahibi olmaya cesaret edemeyen her spor otomobil sahibi, mutlaka bir gün bir yerde bir İtalyan otomobili tarafından çok fena benzetilmiştir, kötü anıları vardır. O yüzden bir taraftan İtalyan’lara sallarlar ama içten içe sahiplerine gıpta ederler. İtalyancılar en çok bunu severler, diğerlerinin dengesini bozmayı. Bir de 300 km/s’e bağrış çağrış motor sesleri içinde çıkmayı ve günü belki de serviste sonlandıracakları endişesini hissetmeyi… Amerikancılar apayrı bir alemdir. Onlar Amerikan kültürünü genellikle aileden alırlar, babadan, amcadan, dayıdan. Hepsi birbirini iyi tanır. Onlar için spor otomobil denen şey, 60’lar ile 80’lar arası üretilen, V8 motorlu, kocaman karbüratörleri olan, sadece kalkış yapmaya yarayan, virajlarda pek de becerikli olmayan şeylerdir. Pek azı Corvette, Mustang, Charger gibi efsanelerin yeni nesillerine itibar eder. O itibar edenler ise, 300’ler kulübünün yegane üyeleridir Amerika kıtasının zaten. “Hem Almanlardan daha havalı görünüyorum, hem de İtalyanlar kadar masraflı değil arabam” diye düşünürler. Doğru mudur, yoksa kendilerini mi kandırırlar, bundan kendileri bile emin olamaz. Ama bir Viper’ın, bir Saleen’in sahibine yaşattığı gurur da, 300km/s’e çıkarken verdiği duygular da ne tartışılabilir bir şeydir, ne de anlatılabilir. Japon severlerin süper spor bayrağını Nissan Skyline GTR ve Lexus LFA tek başlarına ama başarıyla temsil ediyorlar. Honda NSX, Toyota Supra ve Nissan 300 ZX gibi zamanının teknoloji harikaları, artık birer genç klasiğe dönüştüler. GTR sahiplerinin sadece benzinmagazin.com