Benzin Magazin HAZİRAN 2014 | Page 54

Yoksa Benzini Kim Koyacak VW Group’un Başarısı Tesadüf Mü? tomotiv dünyasında sürekli devam eden bir rekabet olsa da aslında herkesin yeri iyi kötü belli, belirlenmiş çizgilerle birbirinden ayrılıyor. Hani pek çoğumuzun vatan millet kurtarırken yaptığı geyiklerin bir saatten sonra dayandığı “karanlık güçler” ya da “dış mihraklar” veya iyice “saçmalayıp”, “illuminati”ye kadar götürdüğümüz muhabbetler var ya; otomotiv dünyasında da benzer pozisyonlandırlmalar da olmuyor değil. Bundan yıllar yıllar önce (Aslında sadece doksanlara kadar uzanalım) Volkswagen Grubu’nun başındaki isim Ferdinand Karl Piëch (Gerçi birazdan anlatacaklarıma muhtemelen seksenlerde karar vermişti bile), elindeki markaları nasıl ve kimlere karşı konumlandıracağını belirleyerek hem kendi “mallarını” birbirinden ayrıştırmış hem de rakiplerinin eksik yönlerini iyi analiz ederek VW Grubu’nun bugünlere gelmesinde ciddi bir adım atmıştır. Ana marka Volkswagen, Opel ve Ford gibi diğer “ana akım” markaların karşısında, kalite, işçilik, sağlamlık ve güvenilirlik O HAZİRAN / 2014 gibi konularda öne çıkacakken, özellikle Türkiye gibi ülkelerdeki imajı ve alternatifsiz ikinci el kuvvetiyle intibası en yüksek ana akım marka oldu. Audi ise malum BMW ve MercedesBenz’e karşılıktı. Diğer iki Alman markaya göre daha sonradan “premium” nitelikler taşımasından dolayı hep üçüncü seçenek olarak akıllarda kalsa da sadece quattro yani dört tekerlekten çekiş sisteminin üzerine gidilmesiyle farklılığı yakalamış ve lüksün sadece deri koltuktan ibaret olmadığını kanıtlamıştı. Gerçi Audi’de kullanılan quattro, baz modellerde önden çekiş uygulamasından ötürü güç seviyesi arttıkça bir zorunluluk halini almış olsa da hiçbir Audi yöneticisi “eksikliğimizi “Almanlar, ürettikleri her Bugatti Veyron’dan zarar ettiklerini söyleseler de sizce de kazandıkları bundan fazla değil mi?” quatto ile kapatıyoruz” dememiş; aksine bu durumu üstünlük, rakiplerin sunamadıkları bir donanım olarak lanse etmişlerdi! Gruptaki Akdenizli Seat ise, direkt olarak Alfa Romeo’nun karşısına konumlandırılmış ve tasarımcı olarak Walter de Silva’yı da transfer ederek düşmanın en büyük silahlarından birini bünyesine katmıştı. İlerleyen yıllarda de Silva, Seat’tan diğer markalara, daha da sonrasında da Murat Günak’ın yerine grubun başına getirilecekti. Yani diğer bir deyişle; “ruhsuz” olarak bilinen Alman markalarının en büyük izlenimlerini törpülemekle görevlendirilecekti. İspanyol Seat ne yaptı peki? Biraz abartabiliriz belki ama Alfa Romeo’yu bitirdi! Bu sözlerime Alfisti’ler sinirlenebilirler belki ama Golf kadar güvenilir, tok yapıda ve en az Alfa kadar iyi gözüken bir teklife kim hayır diyebilir ki? Günümüzdeki Leon’a bakın mesela. Öye ki Golf’ten bile daha da iyi bir otomobil olabilir mi? Çeklerin Skoda’sı ise ayrı bir başarı hükayesi. Octavia ile başlayan yükseliş her ne kadar Türkiye’de çok geç bir başarı öyküsünü doğursa da; benzinmagazin.com