KÜTÜPHANE BÜLTENİ OCAK 2018
ANLATAMAM DERDİMİ KİMSELERE
Geçenlerde okudum: Dil ve duygular beynin biyo-kimyasal bir işlevi. Beynin duygulardan sorumlu bölgesi hasar görse, o duygulara sahip olamıyoruz; sevinmiyoruz, üzülmüyoruz ya da sevmiyoruz örneğin. Yani duygular için başlatıcı olan organik bir yapı, beyin. Ancak şunu da söylüyorlar: Dil güçlü ise beyinde nöron( beyaz madde) sayısı artıyor. Yani dil beynin organik yapısını değiştiriyor. Dil duygulardan, düşünmekten sorumlu bölgeleri geliştirince daha iyi düşünüyor ve duygulanıyoruz. Yani dil, duygu ve düşüncelerimizin kaynağı ve besleyicisi. Çok ilginç!
Diliniz güçlü ise düşünce ve duygu dünyanız da güçlü.
O halde, yukarıdaki üç örnek için şunu da sorabiliriz: İfade edememek acaba dilin yetersizliğinden mi, duygu ve düşünce dünyamızın yoksulluğundan mı?
Bir başka deyişle, duygu ve düşünce dünyamızın güçsüzlüğünde dilimizin yetersiz oluşu da önemli bir neden değil midir?
Somut olarak söyleyebiliriz: Bir insanın dilinin gücüne yönelik başlıca ölçütlerden birisi sahip olduğumuz ve hayatımızda, iletişimlerimizde kullandığımız farklı sözcük sayısıdır. Avustralya’ da yaşayan kabilelerin dillerindeki toplam sözcük sayısının 100 civarında olduğu bilinir. O ilkel yaşamda 100 sözcük hayatın sürdürülmesi için yeterli. Almanya’ nın geçmiş yıllarda PİSA sonuçlarını“ şok” diye nitelemesinin başlıca nedeni ilköğretim mezunlarının ortalama sahip olduğu sözcük sayısının 5000 civarında oluşu idi. Türkiye’ de üniversite mezunu öğrenciler için bu sayının ortalama 4500 olduğunu okumuştum bir yerde. Almanya söz konusu sayıyı 7500’ e çıkarmak için ciddi stratejiler geliştirdi ve uyguladı bildiğim kadarıyla.
Kısaca, sahip olduğumuz, dağarcığımızdaki sözcük sayısının fazlalığı dilimizin gücü demektir, güçlü bir dil güçlü bir beyin anlamına gelir.
Elbette sözcük sayısı yanı sıra bunları cümle içine düzgünce yerleştirerek konuşma, yazma, yani dili güzel kullanma da bu gücün bir başka boyutu. Ancak dilin gramerini ne kadar bilsek de sözcük yoksa konuşamayız, anlatamayız, açıklayamayız.
Bir de dil güçlü olmayınca tıpkı örneklerdeki gibi hep o bilindik, kalıp cümlelere sığınıyoruz.“ Sıkıntı yok!”,“ Aynen!”,“ Sözün bittiği yerdeyiz!” ve ne yazık ki.“ Okey!”
20
20