KONGRE BİLDİRİLERİ
husus kaydedilirdi. Bu itibarla mufassal defter olduğu anlaşılıyor. Ancak mufassal defterlerin tertip
tarzına bakarak bu parçanın defterlerin sonunda nev-yâfte ve mevkûflar için boş bırakılan ve sonradan
doldurulan bir kısım olduğu anlaşılıyor. 15
Değerlendirmeler:
Bolu ve çevresi, Osmanlı Beyliği’nin ilk yerleşme alanlarından olması nedeni ile kaynaklarımız
ola Tahrir defterlerinde bu kaynakların özelliği dolayısı ile Osmanlının erken devirleri için fiziki
ve beşeri yapıya ait pek çok orijinal bilgiyi bulabiliriz. Makro vya genel tarihin konusu olarak
tahrir defterlerindeki istatistik malzemenin işlenmesi ile orta çıkan sosyo- ekonomik yapıya dair
değerlendirmeler, bu kaynaklara dayalı araştırmaların en fazla meşgul olduğu çalışma türleridir.
Ancak mikro tarih veya çok özel alanların konusu olarak, bu kaynaklardaki kavramlar, yer ve şahıs
adları üzerinde daha ince ve detaylı araştırmalar, bize kapalı kalmış, ulaşmamış, farklı biçimde ulaşmış
veya kaybolmuş konu veya bilgilere tamamen yeni bir şekilde veya orijinaliyle ulaşmayı mümkün
kılmaktadır.
Buradan elde edilen bilgiler, elbette ki her seviyede yeteri kadar açıklayıcı, doyurucu veya
tatminkâr olmayabilir. Ancak hiçbir kaynağın ve bilginin olmadığı bir dönem ve yer için çok kıymetli
bir özellik kazanırlar. Mesela beşeri yapının çeşitliliği, mahalli kalmış ama o dönemi ve yapıyı
derinden etkileşmiş unsurlar, olaylar hakkında bilgileri ancak bu kaynaklardan bulabiliriz. Meselâ Bolu
sancağının bir nahiyesi olan Gerede 16. Yüzyıldan önce toptan yer değiştirmiştir. Ancak bu konu hiçbir
şekilde ele alınmamıştır. Yine fiziki açıdan erken dönemler için örneklerini çok fazla bulamadığımız o
dönemin mimari yapısı ve bu alanın eserlerinin tespitini ve bunlara dayalı müesseselerin işleyişlerine
ait bilgileri yine ancak bu kaynaklardan elde edebiliriz.
Bolu sancağı için örnek olmak açısından bu yazı çerçevesinde öne çıkaracağımız özellikle iki
başlık var; biri kurumlar açısından “zaviyeler”, diğeri ise siyasi tarihi açısından “Umuroğulları”dır.
Vakıf defterlerindeki zaviye kayıtları bu bakımdan son derecede önemli ve kıymetlidir. Bolu
sancağı zaviye bakımından oldukça zengin bir bölgedir. Üstelik bu durum sadece 16. yüzyıla ait de
değildir. Bu zaviyelerin varlığı buraların ilk fetih dönemlerine kadar gitmektedir. İslami bir kurum olarak
zaviyeler, Anadolu’ya Selçuklularla gelmiş, çok fonksiyonlu bir kurumdur. Zaviyeler vakıf yolu ile
kurulan ve yaşatılan kurumlar olmakla beraber, daha küçük ölçekli ve sosyal zaruretler sebebiyle
kendiliğinden şekillenen kurumlardır. Zaviye genellikle bir şeyhe tahsis edilen ve vakfiyet üzere
tasarruf edilen topraklar üzerinde kurulurdu. Şeyhler bu araziyi etrafındaki adamaları yolu ile işletir ve
elde edilen gelirle zaviyenin giderlerini karşılarlardı. Bu sebeple zaviyelerin kurulduğu yerler zamanla
yerleşim merkezlerine dönüşebiliyordu. Bu özellikleri dolayısıyla zaviyelerin, devletin maddi gücünü
yansıtan görkemli yapılara sahip olmak yerine sosyal hareketliliği gösteren özelliği daha belirgindir.
Zaten zaviyelerin çoğu şehir veya büyük yerleşim merkezlerinin dışında orijinal ifadesi ile “ayende
ve revendeye” yani gelip geçen yolcu ve kısa süreli misafirlere hizmet edip onların barınmalarını
ve güvenliğini sağlamasının dışında ulaşım ağının bir parçası olmak itibarı ile çok fazla bir şey de
beklenmiyordu. Bu kurum sosyal ve ekonomik fonksiyonlarının yanında özellikle kırsal nüfusun dini
ahlâki eğitimi ve terbiyesi üzerindeki etkileri ile belirginleşmektedir. Bütün zaviyeler aynı fonksiyonları
taşımasalar da hepsinin ortak özelliği barınma fonksiyonuna sahip olmasıdır. Bu barınma özelliği dolayısı
ile hem iskân hem de ulaşım ağının önemli bir parçasıdır. Bu kayıtlara nazaran yol şebekesi ve ulaşım
ağına dair bilgileri zaviye kayıtlarından tespit etmek mümkündür.
Bolu Sancağı’nda 63 zaviye tespit edilmiştir. Osmanlı coğrafyasının diğer kısımlarına nazaran
Bolu sancağı zaviye sayısı bakımından en azından oran olarak belirgin miktarda fazlalık gösteriyor. Bu
coğrafyanın Anadolu’nun ilk fetih yıllarında yeni gelen nüfusun yerleşimine davetkâr bir biçimde açık
ve boş olması zaviye sayısının artmasında en başta gelen sebeptir. İskânın ve hâkimiyetin tesisinin bir
aracı olarak kullanıldığı açıktır. Bu dönemde buradaki zaviyelerle ilgili en dikkate değer tespitleri 1334
15 Bu defter tarafımızdan neşredilmiştir. “Fatih Devrine Ait Bir Tahrir Defteri”, OTAM, Sayı 7 (Ankara 1997), s.427-471.
782
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
yılında Anadolu’dan geçen ünlü Kuzey Afrikalı seyyah İbn Battuta’da buluyoruz.16 Zaviyelerin kuruluşu,
kurucuları ve dağlımı üzerinde ayrıntılı ve titiz incelemeler, erken dönem fetih ve kurumlar üzerinde yen
bilgiler sağlamaya gayet müsaittir.
Siyasi tarihin konusu olarak Umuroğulları bahsi ise daha önce birçok araştırma ve yayınımızın
konusu olmakla birlikte siyasi tarih araştırmacıları bu konuda yeterli bilgiye sahibi olmadıklarından
gerekli ilgiyi de gösterememektedirler. Umuroğulları için kısa ve öz olarak şu hususları yeniden
hatırlatıyoruz: Yukarıdaki coğrafi ve tarihi mekân tasvirimizden hareketle Osmanlı Devleti’nin ortaya
çıktığı yöre, 13. ve 14.yüzyıllarda büyük siyasî merkezlere uzaklığı sebebiyle o dönem hakkında
bilgi veren kaynaklarda yeterince zikredilmemiş ve dolayısıyla bir takım problemler bırakmıştır. “16.
Yüzyıl Tapu Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Bolu Sancağı” adlı ve konulu doktora tezimizi
hazırlarken karşılaştığımız bazı bilgiler, bu konuda bazı yeni ilave şeyler söylenebileceğini gösterdi.
Bizi bu konuda pek çok araştırmaya sevk etti ve birçok yayına sebebiyet verdi.17
Kuzey-Batı Anadolu’nun Bitinya ve Paflagonya adı verilen bu bölgesinde Osmanlı devrinde
Kocaeli, Hüdavendigâr, Bolu, Çankırı ve Kastamonu sancakları bulunmaktadır. Bolu Sancağı hariç,
diğer sancakların vakıf kayıtlarında ihtiyat payını saklı tutarak konumuzla yani Umuroğulları ilgili
kayıtlara tesadüf edilmediğini belirtelim.18 Bu yazıda kullandığımız kayıtları özellikle Bolu sancağının
mevcut mufassal evkaf defterlerinin eski tarihli olanından yani Yavuz Selim devrinde 1519 tarihinde
hazırlanmış olanından aldık.
Anlaşılacağı üzere bölgede Selçuklu sonrası hâkimiyet tesis ettiği bilinen Çobanoğulları ve
Candaroğulları’nın yanı sıra Umur-Han veya Umuroğulları adıyla bir beyliğin varlığı kabul edilmekte
fakat yer ve zaman olarak belirsiz veya birbirini tam tutmayan açıklamalar yapılmaktadır. Ancak bu
döneme ait belgelerin yetersizliğinden dolayı siyasi varlığı oldukça tartışmalıdır. Bunun sebebini ise
hayli karışık olan bu tarihi dönemde aramak gerekir. Diğer Anadolu beyliklerinin adını genellikle
hanedanın atası veya kurucusu olan şahsın adını taşıdığını dikkate aldığımızda Umur’un da böyle
birisi yani hanedanın atası veya beyliğin kurucusu olduğunu kabul etmemiz gerekir.
Siyasi vaziyet ve hâkimiyet değişse de müesseselerin, bir sonraki yapıya intikal etmesi ve bunlarla
ilgili kayıtların sürekliliği bize araştırmalarda yardımcı olurlar. Vakıf kayıtlarında Umuroğlu veya Umur
Bey’in adı, Osmanlı hükümdarlarının adlarından önce zikredilmektedir. Özellikle fakih ve zaviye
şeyhlerine ait bu kayıtlar, yukarıda ifade ettiğimiz ve dipnotta da tanıttığımız arşiv belgelerinden evkâf
defterlerinde geçmektedir. Osmanlı öncesi dönem ait olan vakıflarla ilgili kayıtlar, kaynağımız olan
evkaf defterinde dönemin beyinin adı verilerek, “...’den bitisi vardır”, “...’dan nişanı vardır”, “...
nişan vermiş”, “ümerâ-yı maziyeden hüccetleri var” veya “... evvelden vakıf olagelmiş”, “... kafirîn
kavl dutalıdanberi vakıf”, Osmanlı hâkimiyetine geçişten sonra vakfın devam ettiğini göstermek için
ise padişahın adı zikredilerek “... vakfı mukarrer tutmuş” gibi ifadelerle geçmektedir. Bu ifadelerden
bölgedeki hâkim unsurların niteliği ve sahaları ve buraların Osmanlılara geçiş zamanını tespite dair
ipuçları elde etmek mümkündür.19 Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarına ait bilgi derlemek açısından
yaya ve müsellem defterleri yeterince kullanılmamaktadır. Bu kurumların ortaya çıkış tarihleri göz
önüne alındığında bu defterlerden ilk dönemlere ait bazı bilgilere ulaşmak çok muhtemeldir. Ancak
yaya ve müsellem teşkilatı üzerine Muzaffer Arıkan ve Halime Doğru’nun çalışmaları dışında ayrıntılı
sancak çalışmaları hâlâ yapılmamıştır.20 Bu defterler diğer defterleri tamamlayıcı ve bilgilerin yanı sıra
belki çok farklı ve yeni bilgileri havidir.
16 Kenan Ziya Taş, “16. Yüzyılda Bolu Sancağı’nda Zaviyeler ve Ulaşım Ağı”, CIEPO 6. Ara Dönem Sempozyumu 14-17 Nisan 2011 Uşak,
C.III, s.1503-1518.
17 K. Z. Taş, Bolu Sancağı, Ankara, 1993. Bunların adları yazının sonunda ayrı bir listede yer alıyor.
18 Bu defterlerdeki kayıtlar şu çalışmalardan takip edilmiştir. Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livâsı Tahrir Defterleri I,
Ankara, 1988; Ahmet Güneş; 16.Yüzyılda Kocaeli, Ankara Ünv. Sosyal Bilimler Ens. Doktora tezi, 1995; Ahmet Kankal, 16.Yüzyılda Çankırı,
Çankırı, 2009; Ahmet Kankal, Türkmen’in Kaidesi Kastamonu 15.-18.Yüzyıllar Arasında Kastamonu Şehir Hayatı, Ankara, 2004. Ancak yine
bu kayıtlar müdekkik bir nazar ile ayrıca incelenmelidir. Dolayısıyla Umuroğulları’nın hâkimiyet sahası hakkında bu kayıtlara istinaden kesin
hüküm vermek isabetli olmaz.
19 Bu vakıf kayıtları için bkz. Kenan Ziya Taş, “Bolu Sancağındaki Candaroğulları Vakıfları”, OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi), Sayı 4 (Ankara 1993), s.363-374.
20 Muzaffer Arıkan, XV. Asırda Yaya ve Müsellem Ocakları (Toprak Tasarrufu, Vergi Muafiyetleri ve Hizmet, Ankara Üniversitesi Doçentlik
Tezi, 1966; Muzaffer Arıkan, “Yaya ve Müsellemlerde Toprak Tasarrufu”, Atatürk Yıllık Konferansları, VIII, 1975-76, s.175-201, TTK Ankara
1983; Halime Doğru, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaya-müsellem-taycı teşkilâtı: XV. ve XVI. yüzyılda Sultanönü Sancağı, İstanbul, 1990.
Arşiv Dairesi Başkanlığı
783