KONGRE BİLDİRİLERİ
kuruldu. Tehcir konusunda da alınan kararlardan da ne padişahın, ne meclisin, ne birkaç üyesi hariç
hükûmetin ne milletin haberi vardı. Mustafa Kemal Paşa 1926’da İttihatçılarla hesaplaştı ve kadro
olarak onlara tasfiye etti ama zihniyet aynen devam etti.
İttihatçılık zihniyet olarak Türk milletine yakışmayacak bir ölçek küçültmedir. Nitekim İttihatçılar
önce Tanzimatçıları kötülemekle işe başladılar. Tanzimatçılar imparatorluk siyasetini Batılılaşarak
devam ettirmek arzusunda idiler. Arapça, Farsça gibi doğu dillerini, Fransızca ve İngilizce gibi batı
dillerini bilen çaplı adamlardı. İçlerinden Mustafa Reşid Paşa, Âlî Paşa, Fuad Paşa gibi deha çapında
devlet adamları çıktı. Sultan II. Abdülhamid Tanzimat siyasetini devam ettirdi. İttihatçılar Abdülhamid’i
kıyasıya eleştirdiler ve daha iyi yapacakları iddiasıyla darbe ile iktidarı ele geçirdiler. Önce ittihad-ı
anâsır politikasını ortaya attılar. Bunun pratikte bir işe yaramadığını görünce bocaladılar ve sonunda
dar bir milliyetçilik görüşüne saplanıp kaldılar. Homojen bir millet ve ülke yaratma sevdasına düştüler.
Ermeni tehciri bu politikanın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet döneminde İttihatçı siyaset devam ettirildi. Zannedildiği gibi İttihat ve Terakki’nin
ideoloğu sayılan Ziya Gökalp’in görüşleri istikametinde politikalar üretilmedi. Tam tersine Abdullah
Cevdet’in zihniyeti çerçevesinde bir siyaset takip edildiğini yakınlarda tarihçi Şükrü Hanioğlu ortaya
koydu3. Cumhuriyet döneminde Alman ırkçılığın tesiri ile ülke içerisindeki azınlıklar hedef alındı.
1930’larda Trakya’daki Yahudilere yapılanlar, Varlık vergisi faciası hep bu ırkçı etkinin eseridir.
1937-38’lerde Dersim hadisesinin ise savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Açıkça bir vilayet
halkına karşı yargısız infaz yapılmıştır. Çok partili rejime geçilince Kürt meselesi konusu demokratik
çerçevede çözümlenebilecekti. Ama 1960 darbesi bu konunun demokrasi prensipleri çerçevesinde
çözümüne engel oldu. 1960 darbecilerinden Numan Esin, bir grup ihtilal komitesi üyesi arkadaşıyla,
Yassıada’ya darbeyle devirdikleri ve hapsettikleri Başbakan Menderes’le görüşmeye gidiyor ve ona
Kürt meselesi konusunda nasıl bir çözüm düşündüklerini soruyor. Menderes de “Bizim çözümümüz
demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde
hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik” diyor4. Ama 1960 darbecileri
bunun tam tersini yaptılar. Sivas’ta Kürt ileri gelenleri için toplama kampı kurdular. Yedinci yüzyıldan
beri Anadolu’da varlıkları bilinen bir toplumun kimliğini, bu kimliğin adını ve hatta kendisini yok
sayarak meseleyi halledeceklerini zannettiler. Bugün PKK bu yanlış ve jakoben siyasetin eseridir.
Homojen bir toplum, bir homo cumhuriyetikus yaratma düşüncesinin en vahim yanlışı ise toplumun
Müslüman kimliğini yok farz etmekti. Türk milletinin kimliğinin en önemli unsuru İslâmiyetti. Onu
âdetâ bu kimliğinden sıyırıp çıkarmak gibi bir işe teşebbüs edildi. Yeri geldi ezanı yasaklandı, yeri geldi
câmileri kapatıldı, yeri geldi tarikatları kapatıldı. Cemaati dağ