KONGRE BİLDİRİLERİ
1. Arazinin verimliliği,32
2. Osmanlı hakimiyetinin yerleştiği dönemde halen yerel halkın aşina olduğu hukuki ve mali
uygulamalardı.33
Bu açıdan genel bir değerlendirme yaparsak, şunu rahatça söyleyebiliriz: Osmanlı devletinin mali
politikaları daha önce bu toprakların idaresini yapmış devletlerinki ile aynı kıstaslara dayanmaktaydı.
XV ve XVI. yüzyıllarda, bu doğrultuda bir devamlılık söz konusudur. Ancak, adı geçen bölgenin
yerel coğrafi özellikleri dolayısıyla İşkodra ve Karadağ bölgesi tek ve aynı arazi ve mali rejimine tabi
tutulmadı.34
XVI. yüzyılın ikinci yarısında Ebusuud efendi tarafından yapılan Kanûn-ı Osmanî’nin
islamlaştırma çabasının,35 1570 ve 1583 tarihli İşkodra kanunnamelerinde etkisini görmekteyiz. Ziraat
edilebilen topraklarda öşrün tutarı toprağın verimliliğine göre tahsil edilmesi öngörülmüştü. Bu hüküm
İşkodra ovasında uygulanmıştır;36 Osmanlı sancak kanunnamelerinden Venedik’in de böyle bir mali
politika uygulamış olduğunu öğreniyoruz.37
İşkodra sancağının diğer nahiyelerinde Osmanlılar, yerinde buldukları filorici ve aşar sistemini
korumuşlardı. Filorici sadece hınta, hinne ve na’l-baha vergilerini vermekteydi. Hınta aslında
Venediklilerin topladıkları mod adlı verginin Osmanlıca karşılığıdır ve 80 akçe tutarındaydı. Hinne
ise, Venediklilerin topladıkları dukat (ocak başı) adlı verginin Osmanlıca karşılığıdır ve 52 akçeye
denk gelmekteydi. Na’l-baha vergisi ise, Slav kökenli obrok vergisinin Osmanlıca karşılığıdır.38
İşkodra sancak kanunnamelerinde ilginç olan, XVI. yüzyılın ikinci yarısında hazırlanan
kanunnamelerde de adı geçen vergileri veren filoricilerin halen var olması ve İşkodra nahiyesinde bu
mali statünün hakim olduğunun görülmesidir. Ancak kanunnameler, filorici ile öşür veren köylüler
arasında sıkı bir çekişmeden bahsetmektedirler. İktisadi durumları daha iyi olan filoriciler, aşar
veren konumuna düşmeyi istemiyor, Osmanlı öncesi mali durumlarını korumakta ısrar ediyorlardı.39
XVI. yüzyılın ikinci yarısından başlayan gelişmeler, Osmanlı devletinin filorici statüsünün ortadan
kaldırılması ve yerine aşar sistemine geçilmesi konusunda ısrarcı olduğunu göstermektedir.40 Arazinin
verimli olması bu ısrarın temelinde yatan en önemli faktördür.
Karadağ bölgesinde arazinin taşlık ve verimsiz olması, Osmanlıları Ulah adetini olduğu gibi
kabul etmeye sevketti. Bu statüye tabi olan köylü, yıllık olarak 55 akçe vermek zorundaydı: 33’ü
Hazine’ye, 20’si sancakbeyine, kalan 2 akçesi ise her yıl cizye toplamaya gelen sultanın kullarına.41
Ulah adetini Osmanlılar XVI. yüzyılın ikinci yarısında da korumuşlardı. Bu da, Osmanlı devletinin,
yönetimine yeni giren ve kendi dinini paylaşmayan yerli halkın sosyal huzurunu ve moralini bozacak
yeni mali uygulamaları getirmemiştir.42 Yeni mali uygulamaların getirilmesi şöyle dursun, yerli halka
olağanüstü vergiler verme konusunda muafiyet tanınmıştı.43
Karadağ sancağı sınırları içeresinde işletilen çiftlik için, yaygın olarak bir Slav terimi olan baştina
kullanılmaktadır. Bu bölgenin daha önceki dönemde Slav hakimiyetinin altında olması ve yerli halkın
gayrimüslim olması tabii ki bu terimin kullanılmasında başrol oynamıştır.44 Osmanlı devletinin hedefi,
fiziki olarak hali ve muattal olan, yani tam olmayan baştinaları verimli hale dönüştürmektir, ancak
bunu yaparken halka zulmederek değil, reayanın kendi işlemek istedikleri ve karşıl