KONGRE BİLDİRİLERİ
mabeynlerinde taksim olunub her birine bir cüz’i kıt’a değüb her birinin hissesine göre haraçları
tevzi‘ ve ta‘yin olunmakda kemal-i su‘ûbet ve iskal olub belki ‘adeten muhal olmağın rakabe-i arazi
beytü’l-mâl-i müslimin içün alını konulub reayaya ‘ariyet tarikiyle virülüb ziraat ve hiraset idüb
bağ ve bağçe ve bostan idüb hâsıl olandan haraç-ı mukasemesin ve haraç-ı muvazzafın virmek emr
olunmuşdur. Sevâd-i Irak’ın arazisi ba‘zi eimme-i din mezheblerinde bu kabildendir.
Bu diyar-i bereket şi‘arin arazisi dahi bu üslub üzerine arz-ı memleketdir ki arz-i mirî dimekle
ma‘rufdur. Reayanın mülkleri değildir. Ariyet tarikiyle tasarruf idüb ziraat ve hiraset idüb öşür adına
haraç-i mukasemesin ve çift akçesi adına haraç-ı muvazzafın virüb madam ki ta‘til itmeyüb vücuh-ı
merkume üzerine ta‘mir idüb hukukun eda iderler kimesne dahl ve taarruz eylemeyüb fevt oluncaya
değin nice dilerler ise tasarruf ideler. Fevt oldukta oğulları kendülerinin makamlarına kayimler olub
tafsil-i mezbur üzerine tasarruf iderler. Oğulları kalmaz ise hariçten ta’mire kadir kimesnelere ücret-i
muaccele alınub tapuya virülüb anlar dahi tafsil-i sabık üzere tasarruf iderler. Şöyle ki mezkuranın
birisi tasarrufunda olan yeri üç yıl ta‘til eylerse elinden alınub ahara tapuya verilir. Bunların hiç
birisi vücuh-ı mezbureye muhalif tasarrufa kadir değildir bey‘leri ve şıra‘ları ve hibeleri vesayir
vücuhla temlikleri ve temellükleri vakf etmeleri cemi‘an batıldır. Ve anun üzerine kuzatın virdükleri
hüccetler ve vakfiyeler külliyyen batıldır. Amma bir kimesne tasarruf itdüğü yerden feragat itmek
isteyüb sipahi ma‘rifetiyle bir kimesneden hakk-ı kararı içün bir mikdar akçe alub feragat itdükde
sipahi ol kimesneye tapuya virse meşru‘ ve makbuldür..”
Ebussuûd Efendiye göre eski defterlerde, Osmanlı memleketlerinde toprakların öşri arazi mi,
haraci arazi mi yoksa mülk mü olduğu açıklanmadığından tasarrufunda karışıklıklar oluyordu.
Halk, toprağı kendi mülkü sanıp alıp-satıyor vakfediyordu. Bilindiği gibi İslam memleketlerinde
arazi üç kısımdır. Bir kısmi öşrî topraklardır. Fetih sırasında Müslüman halka temlik olunmuştur,
hakiki mülkleridir. Bunlar devlete öşür vermekle mükelleftir. İkinci kısım haraci topraklardır. Fetih
sırasında gayr-i Müslimlerin elinde bırakılmış ve kendilerine mülk olarak verilmiştir. Hâsıldan onda
birinden yarısına kadar haraç-ı mukaseme alınır. Bundan başka yılda bir muayyen bir vergi öderler
ki buna harac-ı muvazzafa denir. Bu nevi topraklar da sahiplerinin hakiki mülkleridir. Bu tür arazi
Müslümanların eline geçerse gayr-i Müslimlerden alınan haraçları öderler. Şer’i kitaplarda yazılan
topraklar bu iki neviden ibarettir. Üçüncü bir nevi topraklar da arz-ı memleket olarak adlandırılır. Aslı
haraciye olmakla beraber rakabesi devlet için alıkonulur. Zira sahiplerine temlik olunduğu takdirde
birçok varisler arasında taksim olunup her birine ufak bir parça düşmesi icap eder ve buna göre onların
her birine düşen haraç miktarını tayin etmek fevkalade güçtür. İşte bu sebepten bu nevi arazi rakabesi
devlet hazinesi için alıkonulmuş ve toprak raiyyete ariyet seklinde verilmiştir. Osmanlı ülkesindeki
41
arazi de işte bu şekilde arz-ı memlekettir . Ebussuûd Efendi’nin Üsküb Kanunnâmesi’nin başına
koyduğu bu mukaddime, devletin bütün toprakları için geçerli kuralları ihtiva etmektedir.
Üsküb Kazası
Balkanlarda önemli bir şehir konumunda olan Üsküb’ün büyük çoğunluğu Müslüman nüfus
tarafından iskân edilmiş olan birçok mahallesi vardı. 1455’de 23 Müslüman, 8 gayr-i Müslim olmak
42
üzere 31mahalle ; 1468’de 33 Müslim, 12 gayr-i Müslim olmak üzere 45 mahalle; 1529’da 51 Müslim
13 gayr-i Müslim olmak üzere 64 mahalle; 1544’de 53 Müslim 14 gebran olmak üzere toplam 67
mahalle ve 1569’da ise 57 Müslim, 10 gayr-i Müslim olmak üzere yine 67 mahalle bulunmaktaydı.
1544 ve 1569’da Üsküb’de bulunan mahalle sayısı aynı olmasına rağmen, Müslümanların meskûn
olduğu mahalle sayısı artmış, buna karşılık gayr-i Müslimlerin mahalle sayıları azalmıştır.
Üsküb Şehri’ndeki mahalleler, ilk dönemlerdeki büyük komutanlardan İshak Bey, İsa Bey,
Hamza Bey ve Oruç Paşa’ların bina ettiklerinden başka, Müslüman mahallelerin yarısından fazlası,
41 İnalcık, “İslam Arazi ve Vergi Sistemi”, s. 23-24.
42 MAD 12 ilgili yerler.
672
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
zengin tâcir ve san‘atkârların yaptırdığı camilerin etrafında kurulmuştur. Nitekim bu mahalleler
kurucularının ismini taşımaktadır. Kazancı Hızır, Tuzcu Süleyman, Haraççı Şüca, Debbağ Şahin,
Sarraç Tursun, Sabuncu Hacı, Kuyumcu Hayreddin vb. mahalleler bunlara en güzel misaldir. Diğer
43
taraftan kadı, muhtesib, voyvoda ve katib gibi resmî görevlilerin ismini taşıyan mahalleler de vardır .
Bu mahallelerden cami ve mescid ismini taşıyanların sayısı 2; Hacı ismini taşıyanların sayısı 11; Hoca
ismini taşıyan mahalle sayısı 4; meslek ismi taşıyan mahalle sayısı 23 tanedir.
Üsküb’de gayr-i Müslim nüfusun meskûn olduğu mahalle sayısı oldukça düşüktür. Bundan da
fetihten itibaren yaklaşık 150 yıllık bir süre içinde, Balkanlar’daki şehirlerin Osmanlılar tarafından
nasıl bir iskâna tabi tutulduğu görülmektedir.
Müslüman mahallelerinin sayısı 1455’de 23 iken bu sayı, 1569’da 57’ye yükselmiştir. Gayr-i
Müslimlere ait olan mahallelerin sayısı ise, 1455’de 8 iken 1569’da 10’a yükselmiştir.
Defterde Nahiye-i Üsküb başlığından sonra Nefs-i Üsküb ve Cemaat-i Müsülmanan şeklinde bir
44
45
girişten sonra şehir merkezinde bulunan Müslüman Mahallelerin isimleri ile buralarda meskûn olan
halk baba adları ve varsa meslekleri ile birlikte kaydedilmiştir.
Gayr-i Müslimlere ait mahalleler de Cemaat-i Gebran-ı Nefs-i Üsküb başlığı altında verilmiş
46
olup toplam 10 mahalleden meydana gelmektedir. Özellikle gayr-i Müslim mahallelerde çok sayıda
kiraya verilmiş vakıf veya }