B İ L D İ R İ L E R | Page 684

KONGRE BİLDİRİLERİ Üsküb ... maa tevabiha tabi Liva-i Paşa canib-i yemin şeklindeki kayıttan Üsküb’ün yine Nahiye adı 24 altında zikredildiği görülmektedir . Aynı zamanda 1544 tarihli defterde Nahiye-i Üsküb, Nahiye-i Kalkandelen, Nahiye-i Kırçova, Nahiye-i Pirlepe, Nahiye-i Köprülü ve Nahiye-i Manastır şeklinde bir 25 kayıt bulunmaktadır ki bu nahiyelerin hepsi de Paşa Sancağı’nın birer kazâsıdır . Kanunî Sultan Süleyman zamanında 1550’li yıllarda yapılan idari taksimata göre Üsküb, sancak 26 statüsünü kazanmıştır . 1551’de sancak yapılan Üsküb’ün sancakbeyleri tarafından idare edildiği hususunda elimizde belgeler mevcuttur. Eskiden Paşa Sancağı’na bağlı olan Kalkandelen, Kırçova ve Pirlepe yeni ihdas edilen Üsküp Sancağı’na bağlanmıştır. Kurulduğu tarihten başlayarak XVII. yüzyıl sonuna kadar, Üsküp Sancağı’nda önemli değişiklikler olmamıştır. 27 Üsküb’ün sancak statüsünü 1551 yılında aldığı bilinmektedir . Safer 959 / Şubat 1552 tarihli, sancaklardaki asayişsizlikle ilgili genel bir hüküm yayınlanmış olup bu hükmün sonunda da yazıldı 28 bir sureti Üsküb Beği Ahmed Beğe şeklinde bir kayıt bulunmaktadır . Şubat 1552 tarihinde Üsküb’de bir Sancakbeyi bulunmasından dolayı bu tarihten önce Üsküb’ün sancak yapıldığı anlaşılmaktadır. 1569 tarihli tahrir defterinde Üsküb Sancağı’na bağlı olan kazâlar yine Nahiye adı altında 29 30 kaydedilmiştir ki bunların isimleri şunlardır; Nahiye-i Üsküb , Nahiye-i Kalkandelen , Nahiye-i 31 32 Pirlepe , Nahiye-i Kırçova . Görüldüğü üzere Osmanlı taşra teşkilatının en gelişmiş olduğu dönemde bile Üsküb Sancağı’na bağlı kazâların, yine XV. yüzyılda olduğu gibi Nahiye adı altında kaydedilmiştir. Dolayısıyla hepsinde de birer kadı bulunan bu kazâların, nahiye adı altında kaydedilmesi, kazâ ve nahiye tabirlerinin birbirleri yerine kullanılmasından ileri gelmektedir. Tuğra Defterin giriş kısmında Fihrist-i kurahâ-i Nahiye-i Üsküb şeklindeki başlıktan sonra “Es-sultan İbnü’s-sultan Es-sultan Selim Han b. Es-sultan Süleyman” şeklinde Sultan II. Selim’in (1566-1574) tuğrası bulunmaktadır. Fihrist Fihrist-i kurahâ-i Nahiye-i Üsküb şeklinde Üsküb’e bağlı yerleşim birimlerinin isimleri 33 verilmiştir . Burada 193 birimin ismi ile bunların yıllık vergi gelirleri de kaydedilmiştir. Bu yerleşim birimlerinden birincisi Nefs-i Üsküb başlığında verilmiş olup Üsküb şehir merkezini ifade etmektedir. Daha sonra 186 köyün isimleri ve vergi hâsılları, akabinde Voynugân-ı Graçeniç başlığı altında bir voynuk köyü ve 6 adet de mezraa ve gelirleri kaydedilmiştir. Bu fihristten başka 34 defterde kayıtlı diğer kazaların tahriri kaydedilirken her kazanın başına birer fihrist konulduğu görülmektedir. Kanunnâme 1569 tarihli olan bu defterin muharriri Mustafa (Barkan’ın kaydına göre Şeyhülislam ve bir tahrir emini olarak Ebussuûd Efendi) defterin başına mîrî arazi rejiminin esaslarını izah eden bir mukaddime koymuştur. Bunun sebebi eski defterlerde Osmanlı arazi ahkâmının özellikleri ayrıca belirt ilmiş olmadığı için reaya ellerinde olan yerleri öşriye sanıp çeşitli ihtilaflara sebep olmasındandır. İşte Ebussuûd Efendi, bu hususu önlemek için mîrî arazi sisteminin esaslarını belirleyen bir mukaddime 24BOA. TD 217, s. 1; TD 232 s. 2. 25 BOA. TD 232 s. 1-2. 26 Todorov, The Balkan City, s. 24; Stojanovski, La Division Administrative, s. 96. 27 Mehmet İnbaşı, Osmanlı İdaresinde Üsküb Kazası (1455-1569), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Erzurum 1995, s. 18-19. 28 TSMA. Koğuşlar, MD. 888, s. 87. 29 TADB. TTD. 190 Vr. 5b-87b. 30 Aynı Defter Vr. 90b-153b. 31 Aynı Defter Vr. 155b-217b 32 Aynı Defter Vr. 220b-286b. 33 TADB.TTD. 190 vr. 1b-2b. 34 TADB.TTD. 190 vr. 90b-91a; 155b-156a, 220b-221a. 670 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü hazırlamış ve bunu Üsküb defterinin başına koydurtmuştur. Defterin girişinde yer alan Kanunnâmede uzun bir duadan sonra mirî arazi rejiminin esaslarını belirleyen hükümler vardır. Osmanlı Devleti’nde arazi, mirî, vakıf ve mülk olarak üç ana kısma ayrılmaktadır. Bunlardan mirî arazinin sahipliği devlete, tasarrufu ise devlet adına şahıslara ait olabilirdi. Vakıf ve mülk arazinin tasarruf hakki ise, tamamen şahısların elindeydi. Devlet, mirî araziyi askeri hizmetler ve bazı 35 mükellefiyetler karşılığında gelirinin büyüklüğüne göre has, zeamet ve timar olarak vermekteydi . Osmanlı İmparatorluğu, hudutları dâhilindeki mevcut bütün mirî topraklar, her bölgenin 36 kanunnâmesinde zikredildiği şekilde tasarruf edilmekteydi . Mirî arazinin hukûkî statüsü ise en güzel şekilde, Üsküb Kanunnâmesi’nin başına konulan mukaddimede yer almaktadır. Ebussuûd Efendi, mirî arazinin mevcudiyetini ve toprağı işleyen köylünün kiracı vaziyetinin icap ettirdiği kayıtlar ve tapu resmi gibi bu rejimin karakteristik vergilerini formüle ederek, arazi tahriri defterlerinin başına yazmak lüzumunu hissetmiştir. Kanunnâmelerin, Üsküb ve Selanik Livaları’nı tahrir ettikten sonra başlarına yazdığı mukaddimeden naklen aldıkları satırlar, bu hususta manidardır ve ne gibi şartlar dâhilinde bu hususun açıklanmasına lüzum gördüklerini 37 göstermektedir . Diğer bir Üsküb defterinin başına da Mustafa isminde bir tahrir emini aynı kanunu 38 kaydetmiş olduğu gibi, Rum Vilayeti’ni tahrir eden Ömer Bey de aynı satırları nakletmiştir. Osmanlı arazi hukuku ve vergi sistemi ile münasebeti hususunda Ebussuûd Efendi’nin Selanik ve Üsküb tahrir defterlerinin başına koyduğu bu mukaddime gerçekten önemlidir. Bu bize, XVI. asırda 39 bir Osmanlı hukukçusunun görüşünü vermektedir . 40 1569 tarihli Üsküb defterinin başında bulunan bu mukaddime su şekildedir ; “...Bu fakire Vilâyet-i Rum ilinde Liva-i Üsküb ve Liva-i Selanik tahriri tevfiz buyuruldukta mütevekkilen ale’llahi te‘ala tahrire mübaşeret ve tesaddi olunub mukaddema şerh ve tafsil ve tefsir ve tekmil olunur ki bilâd-i İslâmiyede olan arazi-i mukteza-i şeri‘at-ı şerife üzere üç kısımdır; Bir kısmı arz-i öşriyedir ki hîn-i fetihte ehl-i İslama temlik olunmuşdur. Sahih mülkleridir. Sayir malları gibi nice dilerlerse tasarruf ederler. Ehl-i İslâm üzere ibtidaen haraç vaz‘ı nâ-meşrû‘ olmağın öşrün vaz‘ olunmuşdur. Ekerler biçerler hâsıl olan gallenin öşründen gayri asla bir habbe alınmaz. Ani dahi kendüler fukara ve mesâkine virürler. Sipahdan ve gayrdan asla bir ferde helal değildür. Arz-ı Hicaz ve Arz-ı Basra böyledir. Bir kısmı dahi arz-ı haraciyedir ki hîn-i fetihte keferenin ellerinde mukarrer kılınub kendülere temlik olunub üzerlerine hâsıllarından öşür yahud sümün yahud subu‘ yahud südüs nısfa değin arzın tahammülüne göre haraç-ı mukaseme vaz‘ olunub yılda bir mikdar akçe dahi haraç-i muvazzaf vaz‘ olunmuşdur. Bu kısım dahi sahiblerinin mülk-i sahihleridir. Bey‘a ve şıra‘ya vesair enva‘i tasarrufata kadirlerdir. İştira‘ edenler dahi vech-i mezbur üzerine ekerler biçerler haraç-ı muvazzafın virürler. Ehl-i İslâm iştira‘ etseler dahi kefereden alına gelen haraçları sakit olmaz bî-kusur eda iderler. Eğerçi ehl-i İslâma ibtidaen haraç vaz‘ olunmak meşru‘ değildir amma bekaen alınmak meşru‘dur. Mutasarrıf olanlar eğer ehl-i zimmetdir eğer ehl-i İslâmdır madam ki ellerinde olan yerleri ziraat ve hiraset idüb ta’dil eylemeyeler asla dahl ve taarruz olunmaz ve nice dilerler ise tasarruf ederler. Fevt oldukta sayir emval ve emlakleri gibi vereselerine intikal eder. Sevâd-i Irak arazisi böyledir. Kütüb-i şer’iyyede mestûr ve meşhur olan arazi bu iki kısımdır. Bir kısım dahi vardır ki ne öşriyedir ve ne vech-i mezbur üzerine haraciyedir. Ana arz-ı memleket dirler. Aslı haraciyedir. Lakin sahiblerine temlik olunduğu takdirce fevt olub verese-i kesire 35 Ö.L. Barkan, “Türk İslam Toprak Hukuku Tatbikatının Osmanlı İmparatorluğu’nda Aldığı Şekiller, İmparatorluk Devrinde Toprak, Mülk ve Vakıfların Hususiyeti”, Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 249-253. 36 Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Reayanın Miri Arazide Toprak Tasarrufu ve İntikal Tarzları”, IV. T.T.Kongresi Ankara. 1952, s. 426. 37 Ö.L. Barkan, “Türkiye’de Toprak Meselesinin Tarihi Esasları”, Toplu Eserler I, s. 130. 38 TADB. TTD. 205 vr. 1b-2a. 39 H. İnalcık, “İslam Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi”, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul 1993, s. 23. 40 TADB. TTD. 190 vr. 3b-4a; Barkan, Kanunlar I, s. 297-299. Arşiv Dairesi Başkanlığı 671