B İ L D İ R İ L E R | Page 410

KONGRE BİLDİRİLERİ Özellikle de 191 ve 220 numaralı timar ruznâmçe defterlerinde Eğri seferine gitmediklerinden25 veya seferde iken firar ettiklerinden26 dolayı dirlikleri ellerinden alınan dirlik sahipleri ile ilgili bilgiler çokça bulunmaktadır. Dolayısıyla bu defter grubu sayesinde sefere gitmekle yükümlü olan timarlı sipahilerin sefere gidip gitmediklerini, sefere gitmeyenlerin de hangi sebeplerle (yaşlılık27, hastalık28 vs.) sefere gitmediklerini öğrenebilmekteyiz. Seferlerde hizmetlerini yerine getirmeyenlerin dirlikleri başkalarına verilmekteydi. Zira bazı dirlikler, sefere gitmek29 hattâ “muaccelen sefere gitmek” şartıyla30 tahsis edilmişti. Bu durum devletin söz konusu dönemde büyük orandaki asker ihtiyacını da gözler önüne sermektedir. Kayıtlara göre seferden kaçanların dirlikleri, mal ve mülkleri ellerinden alınmıştır31. Bu durumun timarlı sipahileri etkilediği, onların Anadolu’da büyük kargaşalara yol açtıkları32 ve dolayısıyla da Celali hareketinin doğmasına sebep oldukları ileri sürülmüştür33. Ancak bu seferden önce de memleket içerisinde huzursuzlukların, eşkıyalık faailiyetlerinin olduğu bilinmektedir. Nitekim timarlı sipahiler, hatta kapıkulları Yavuz Sultan Selim döneminde olduğu gibi Kanuni’nin son yıllarında da yoklamalarda bulunmamışlar, sefere gitmekten kaçınmışlardır34. Nitekim Ayntâb (Antep) sipahileri üzerine yaptığımız bir araştırmada bu gibi sipahilerin yapılan yoklamalarda isimlerinin mevcut ancak kendilerinin mevcut olmadıkları tespit edilmiştir35. Timar ruznâmçe defterlerinde bulunan kayıtlar, 17. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı devletinin doğusunda önemli gelişmeler yaşandığını ortaya koymaktadır. Bu dönemde Celali isyanlarının yarattığı kargaşadan istifade eden Şah Abbas önce Tebriz’i (1603) ardından Erivan, Gence ve Şirvan’ı ele geçirmiş, İran’ın 1555-1590 yılları arasında kaybetmiş olduğu topraklarını tekrar almıştır. Ancak 1618 yılında yapılan seferden sonra İran kuvvetleri yenilmiş ve barış yapılmıştır. Barış sadece beş yıl sürmüş, Şah Abbas 1624’de Bağdat’ı almaya, birkaç hafta sonra da Musul’u almaya muvaffak olmuştur. Ancak sonraları Musul tekrar Osmanlı’nın eline geçmiştir. IV. Murad’ın 1638’de gerçekleştirdiği sefer ile Bağdat ele geçirilmiş ve nihayetinde de 1639’da Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla Osmanlı-İran sınırı belirlenmiştir36. İncelediğimiz kayıtlarda sık sık şark seferlerinden söz edilmekte37, Bağdad38, Tebriz39, Revan40, Erzurum-Diyarbekir seferleri41 şeklinde doğrudan sefer adları zikredilmektedir. Kayıtlardan devletin doğu ve batıya yapılan uzun seferlerin yanı sıra kendi içinde de bir takım hadiselerle, iç isyanlarla uğraştığını söyleyebiliriz. Nitekim 16. yüzyılın sonu ile 17. yüzyıl başlarının en önemli iç hadisesi Celali isyanlarıydı. Celali isyanları, Büyük Bunalım olarak adlandırılan dönemin (1571-1610) bir ürünüydü ve bu isyanlar, devletin askerî ve malî düzenini büyük ora