KONGRE BİLDİRİLERİ
edenler için; ‘şimdiye kadar taraflarında akr’ı alınan yerlerin, müstakil bir deftere kayıt edilerek,
kendileri tarafından bizzat veya çiftçi getirilerek onları çalıştırarak imar ve ihya edeceklerine dair
taahhüt vererek, gerek kendileri, gerek mülkiyetleri geçecek soylarından olan evlat ve vereselerinin
atıl bırakmadan imar edecekleri müddetçe bir defaya mahsus ruhsat verilmesi, terk ve atıl bırakıldığı
takdirde 13’üncü bent hükmünce yalnız akr’ını almak üzere, ellerinden alınması ve diğer taliplere
tefvîz ve ihale olunması’ talep edilmiştir.
Ancak bu bent hakkında yapılan düzeltmede; ‘gereken tetkiklerin ve incelemelerin yapılmasıyla,
zikredilen sahte, asılsız hüccet ve senetler ile tasarrufları altına aldıkları toprakların hazineye alınması
doğru bir karar olduğu ancak bu topraklar hakkında ibraz edilecek hüccet ve senetlerin tahkik ve tetkik
kapsamında 100-150 senelik olmasının şart kılınması, esas maslahatı sorunlara sokacağı zikredilmiştir.
Ayrıca ‘toprak sahipleri tarafından hüccet olarak en fazla 40-50 senelik hüccet ve senet göstermeleri,
onları haklı çıkaracağına rağmen geçerli kabul edilmemesi, ayrıca gerek bu bentte gerek 13, 14 ve
15. bentlerde gösterildiği şekilde, sahiplerinin kabiliyetsizlikleri nedeniyle bizzat veya başkaları
aracılığıyla çalıştıramadıkları toprakların akr’ını almak üzere, sahipleri elinden alınarak başkalarına
ihale edilmesi, ileride sorunlar çıkaracağı, ayrıca bu uygulamanın Mîrî hükmüne geçmeyen yerler
üzerinde gerçekleştirilmesi caiz olamayacağına göre, bu tür toprakların sahiplerinin topraklarını
işletmeye kudret ve kabiliyetleri oluncaya kadar terk ve atıl bırakıldığı sürece yalnız akr’ları verilerek,
hükümet tarafından bu toprakları işletebilecek kimselere geçici olarak verilmesi adalet ve hakkaniyete
daha muvafık olacağı bildirilmiştir.
Layiha’nın 13. bendinde ise; ‘bu hakları sabit olacak toprak sahiplerinden ne bizzat nede
başkaları aracılığıyla ziraat ve işletmeye kudret ve müteahhit olamayanlar için soy ve nesepleri devam
ettiği sürece, meşru hakları karşılığında gerek tarla, bağ ve bahçeler hasılatından en fazla 20’de bir
olmak ve eskilerinde bu miktardan eksik yani 25, 30 ve 40’ta bir alınmakta ise, artırılmaması ve aynı
oranda kalmak üzere bir akr payı verilmesi kararlaştırılmıştır. Alınacak olan ‘tapu resmi, bırakma ve
el değiştirme konuları, tapu kanunun hükümlerine uygun olarak aynen uygulanması ve Mîrî hükmüne
geçen toprakların tapu ile Mîrî tarafından taliplerine tefvîz olunması ancak verilecek akr maddesinin
tapu senedinin altında açıklanması ve kayıt edilerek yazılması’ istenmiştir.
Bununla birlikte, söz konusu Layiha’nın .15. bendinde, bu tür hak iddiasında bulunanlar hakkında,
13’ncü bendin hükümlerine göre; ‘iddialarını ispat edemeyen, yalnız bir müddetten beri akr aldıkları
gerekçesiyle veya bir takım mahkemelerden ve yabancılardan aldıkları zayıf ve geçersiz senetler
göstererek iddiaya kalkışanlara ve uzun zamandan beri atıl ve boş bırakılıp yeniden mâl edilecek
yerler için kayda değer senetler gösterilir ise de, uzun zamanın geçmesi ve haklarının kaybedilmesi
nedeniyle, bu tür kimselere kesin bir cevap verilerek diğer Mîrî topraklar hükmüne dahil edilip, onlara
ve diğer talipleri ile birlikte imar ve ihyasına taahhüt verildiği takdirde kendilerine tefvîz edilmesi’
istenmiştir.
Layiha’nın 16. bendinde ise vakıf toprakları ile ilgi olarak; ‘bir kısım vakıf toprakların vakfiyesi
de yine zikredilen komisyon tarafından incelendikten sonra, bir müstakil deftere kaydedilmesi,
“a’izze-i kirâm” vakıfları istisna olmak üzere uzun zamandan beri vâkıfları tarafından ziraat ve
tasarruf olunanlarının Mîrî payları alınarak yine eskisi gibi vâkıfları tarafından tasarruf edilmesi, ancak
uzun zamandan beri yalnız akr alınmasıyla ziraat edilmeyen, işletilmeyen, ekin ve binası olmayan
vakıflar hakkında ise, 13, 14 ve 15’nci bent hükümlerince diğer akr sahipleri hakkında uygulanacak
muamelenin aynen uygulanması’ talep edilmiştir.
IV-TAPULARIN DAĞITILMASI SORUNU:
Musul valisi Vecihi Paşa döneminde Musul eyaletinde ilan edilen Tanzimat dönemi ile beraber
tımar sistemi kaldırılmış ve bölge toprakları sahiplerinin ellerinde bulunan buyurulara dayanarak,
devletin tayin ettiği memurlar vasıtası ile tapulaştırılması kararı alınmıştır. Ancak Musul Valisi’nin
ifadesiyle;10
10 BOA, İ.M.Val, 3069, 24Cemaziye’l-ahir1264(1848).
134
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü
‘Musul ve hâvi olduğu kazalarda kâin arâzi-i mîrîye’den bazılarına şimdiye kadar ahâli bilâ tapu
mutasarrıf olmakta ve birazı dahi kimesnenin uhdesinde olmayub, herkes dilediği mahalle ziraat ve
hirâset eylemekte’ olduklarını, dolayısıyla bu düzensizliğe son vermek için, bu konumda olan halkın
elinde bulunan veya boş olan yerleri onlara tapu vererek dağıtılması hakkında karar alındığını ancak
yine Musul valisine göre;
‘Tapu nizamı icabınca bunlara verilecek tapu senetlerinin İstanbul’dan getirilmesi hem zaman
alacak hem de bölge ahalisinin mizaçlarına ve şimdiye kadar senet almaya alışmadıklarından bu
senetleri almaya rağbet etmeyeceklerine göre, tapu düzeninin kendileri için sağlayacağı yararları idrak
edinceye kadar geçici olarak ellerinde bulunan topraklar için;
‘Vali ve Meclis marifetiyle gerekli incelemeler yapıldıktan sonra, söz konusu senetlerin bu tarafta
düzenlenip verilmesi ve daha sonra ortaya çıkacak olan durumlara göre İstanbul’dan gelecek olan
matbu’ ve doğru senetler ile değiştirilmesini’ talep etmiştir. Ancak Musul Valisi ve Musul Defterdarı
tarafından gelen bu talep, Meclis Ahkâm-ı Adliye tarafından kabul edilmeyerek şöyle denilmiştir;
‘Tapu hakkında verilen nizamda, bazı bölgelerin istisna tutulmasına dair bir açıklık olmadığına
göre, söz konusu toprakların tapusuz olarak tasarruf olunması nizamının hilafı olacağı’ gibi, valiler
tarafından tapu senetlerinin verilmesi de nizam’a olamayacağı’ bildirilmiştir. Yazıda ayrıca ‘orada
bulunan bütün topraklar için bu taraftan usulü üzere senet gönderilmesi ve toptan dağıtılması da,
imkansız gibi görüneceğine göre, o tür toprak sahiplerine tapu senetlerinin peyderpey dağıtılması daha
uygun olacağı zikredilmiştir.
Yazının sonunda ise, bu tür durumda olan toprakların sınır ve miktarını bildiren mazbata
defterlerinin defterhane-i âmire’ye kaydedilmesi ancak bundan sonra kaydı bulunmayan toprak
sahiplerinin veya kaydına uygun olmayan senet gösterenlerin senetlerine ve iddialarına itibar
edilmemesi talep edilmiştir.11
Irak’ta başlatılan tapulaştırma süreci, Mithat Paşa (1869-1872) döneminde hız kanamıştır.
Bu bağlamda, bölgenin uzaklığı nedeniyle ve birer nüshasının defterhaneye gönderilmesi şartı ile
İstanbul’dan verilmesi karalaştırılan tapu senetlerinin, 1870 senesinin Şubat ayından itibaren Bağdat
valiliği tarafından verilmesi kabul edilmiştir.12
Ancak Kerkük Sancağı üzerinde, eskiden beri Musul ile Bağdat valileri arasında zaman zaman
yaşanan nüfuz mücadelesi ve kendi vilayetleri sınırlarına dahil etme arzusu, tapulaştırma sürecinde de
kendini göstermiştir.
Bağdat Valiliği’nin uygulamış olduğu tapulaştırma kurallarını Kerkük topraklarında da aynen
uygulama isteğine karşı, Musul Valiliği itiraz ederek, Kerkük topraklarının çoğu şimdiki sahiplerine
veraset yolu ile intikal ettiğini, topraklarının bir kısmının yağış, diğer bir kısmının ise özel çaba ve
külfetler sarf edilerek su kanalları ile sulanmakta olduğunu belirterek, yağış ile sulanan (matarî)
topraklardan öşr (10’da 1), su kanalı ile sulanan (sayfî) topraklardan hums (5’te 1) alındığını bildirmiş
ve bu konuda itirazlarına gerekçe olarak, Musul Vilayeti İdare Meclisi’nin, Dahiliye Nezareti’ne
gönderdiği yazısında;
‘ ....ya sayfîleri öşr’e tahvili veya hums alınmak üzere mîrîye aid arâzinin taliplerine tafvîzi
mahallinden iş’ar kılınmış’..... ‘hukuk-u Hazine’nin vıkâyesiyle beraber ahâlinin dahi kanunen sâbit ve
mütehakkık olan hukukunun muhafazası lâzimeden olduğuna binaen, maslahatın her ciheti anlaşarak’
sağlıklı bir karar vermek üzere, bu iş için teşkil eden komisyon defalarca daireye davet edilerek
açıklama istendiğinde; ‘nefs-i Kerkük arâzisi, arâzi-i harâciyyeden olduğu ve bunlardan şimdiye kadar
yerin kuvve-i inbâtiyyesine göre’ nısf-u rub‘ve sülüs alına geldiği cihetle, arâzi kanununun oralarca
her nev’ arâzi hakkında tamamı kabil-i icra olamıyacağından, komisyon kararının ittihâz ve icrâsı
hazinece ve ahâlice mûcibi menfeat olacağı’ ifade edilmiştir.
11 BOA, İ.M.Val, 3069, 24Cemaziye’l-ahir1264(1848).
12 BOA, Bağdat Ayn.Def, 851, s.137, 4 Cemaziye’l-ahir1288(1871).
Arşiv Dairesi Başkanlığı
135