B İ L D İ R İ L E R | Page 148

KONGRE BİLDİRİLERİ edenler için; ‘şimdiye kadar taraflarında akr’ı alınan yerlerin, müstakil bir deftere kayıt edilerek, kendileri tarafından bizzat veya çiftçi getirilerek onları çalıştırarak imar ve ihya edeceklerine dair taahhüt vererek, gerek kendileri, gerek mülkiyetleri geçecek soylarından olan evlat ve vereselerinin atıl bırakmadan imar edecekleri müddetçe bir defaya mahsus ruhsat verilmesi, terk ve atıl bırakıldığı takdirde 13’üncü bent hükmünce yalnız akr’ını almak üzere, ellerinden alınması ve diğer taliplere tefvîz ve ihale olunması’ talep edilmiştir. Ancak bu bent hakkında yapılan düzeltmede; ‘gereken tetkiklerin ve incelemelerin yapılmasıyla, zikredilen sahte, asılsız hüccet ve senetler ile tasarrufları altına aldıkları toprakların hazineye alınması doğru bir karar olduğu ancak bu topraklar hakkında ibraz edilecek hüccet ve senetlerin tahkik ve tetkik kapsamında 100-150 senelik olmasının şart kılınması, esas maslahatı sorunlara sokacağı zikredilmiştir. Ayrıca ‘toprak sahipleri tarafından hüccet olarak en fazla 40-50 senelik hüccet ve senet göstermeleri, onları haklı çıkaracağına rağmen geçerli kabul edilmemesi, ayrıca gerek bu bentte gerek 13, 14 ve 15. bentlerde gösterildiği şekilde, sahiplerinin kabiliyetsizlikleri nedeniyle bizzat veya başkaları aracılığıyla çalıştıramadıkları toprakların akr’ını almak üzere, sahipleri elinden alınarak başkalarına ihale edilmesi, ileride sorunlar çıkaracağı, ayrıca bu uygulamanın Mîrî hükmüne geçmeyen yerler üzerinde gerçekleştirilmesi caiz olamayacağına göre, bu tür toprakların sahiplerinin topraklarını işletmeye kudret ve kabiliyetleri oluncaya kadar terk ve atıl bırakıldığı sürece yalnız akr’ları verilerek, hükümet tarafından bu toprakları işletebilecek kimselere geçici olarak verilmesi adalet ve hakkaniyete daha muvafık olacağı bildirilmiştir. Layiha’nın 13. bendinde ise; ‘bu hakları sabit olacak toprak sahiplerinden ne bizzat nede başkaları aracılığıyla ziraat ve işletmeye kudret ve müteahhit olamayanlar için soy ve nesepleri devam ettiği sürece, meşru hakları karşılığında gerek tarla, bağ ve bahçeler hasılatından en fazla 20’de bir olmak ve eskilerinde bu miktardan eksik yani 25, 30 ve 40’ta bir alınmakta ise, artırılmaması ve aynı oranda kalmak üzere bir akr payı verilmesi kararlaştırılmıştır. Alınacak olan ‘tapu resmi, bırakma ve el değiştirme konuları, tapu kanunun hükümlerine uygun olarak aynen uygulanması ve Mîrî hükmüne geçen toprakların tapu ile Mîrî tarafından taliplerine tefvîz olunması ancak verilecek akr maddesinin tapu senedinin altında açıklanması ve kayıt edilerek yazılması’ istenmiştir. Bununla birlikte, söz konusu Layiha’nın .15. bendinde, bu tür hak iddiasında bulunanlar hakkında, 13’ncü bendin hükümlerine göre; ‘iddialarını ispat edemeyen, yalnız bir müddetten beri akr aldıkları gerekçesiyle veya bir takım mahkemelerden ve yabancılardan aldıkları zayıf ve geçersiz senetler göstererek iddiaya kalkışanlara ve uzun zamandan beri atıl ve boş bırakılıp yeniden mâl edilecek yerler için kayda değer senetler gösterilir ise de, uzun zamanın geçmesi ve haklarının kaybedilmesi nedeniyle, bu tür kimselere kesin bir cevap verilerek diğer Mîrî topraklar hükmüne dahil edilip, onlara ve diğer talipleri ile birlikte imar ve ihyasına taahhüt verildiği takdirde kendilerine tefvîz edilmesi’ istenmiştir. Layiha’nın 16. bendinde ise vakıf toprakları ile ilgi olarak; ‘bir kısım vakıf toprakların vakfiyesi de yine zikredilen komisyon tarafından incelendikten sonra, bir müstakil deftere kaydedilmesi, “a’izze-i kirâm” vakıfları istisna olmak üzere uzun zamandan beri vâkıfları tarafından ziraat ve tasarruf olunanlarının Mîrî payları alınarak yine eskisi gibi vâkıfları tarafından tasarruf edilmesi, ancak uzun zamandan beri yalnız akr alınmasıyla ziraat edilmeyen, işletilmeyen, ekin ve binası olmayan vakıflar hakkında ise, 13, 14 ve 15’nci bent hükümlerince diğer akr sahipleri hakkında uygulanacak muamelenin aynen uygulanması’ talep edilmiştir. IV-TAPULARIN DAĞITILMASI SORUNU: Musul valisi Vecihi Paşa döneminde Musul eyaletinde ilan edilen Tanzimat dönemi ile beraber tımar sistemi kaldırılmış ve bölge toprakları sahiplerinin ellerinde bulunan buyurulara dayanarak, devletin tayin ettiği memurlar vasıtası ile tapulaştırılması kararı alınmıştır. Ancak Musul Valisi’nin ifadesiyle;10 10 BOA, İ.M.Val, 3069, 24Cemaziye’l-ahir1264(1848). 134 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ‘Musul ve hâvi olduğu kazalarda kâin arâzi-i mîrîye’den bazılarına şimdiye kadar ahâli bilâ tapu mutasarrıf olmakta ve birazı dahi kimesnenin uhdesinde olmayub, herkes dilediği mahalle ziraat ve hirâset eylemekte’ olduklarını, dolayısıyla bu düzensizliğe son vermek için, bu konumda olan halkın elinde bulunan veya boş olan yerleri onlara tapu vererek dağıtılması hakkında karar alındığını ancak yine Musul valisine göre; ‘Tapu nizamı icabınca bunlara verilecek tapu senetlerinin İstanbul’dan getirilmesi hem zaman alacak hem de bölge ahalisinin mizaçlarına ve şimdiye kadar senet almaya alışmadıklarından bu senetleri almaya rağbet etmeyeceklerine göre, tapu düzeninin kendileri için sağlayacağı yararları idrak edinceye kadar geçici olarak ellerinde bulunan topraklar için; ‘Vali ve Meclis marifetiyle gerekli incelemeler yapıldıktan sonra, söz konusu senetlerin bu tarafta düzenlenip verilmesi ve daha sonra ortaya çıkacak olan durumlara göre İstanbul’dan gelecek olan matbu’ ve doğru senetler ile değiştirilmesini’ talep etmiştir. Ancak Musul Valisi ve Musul Defterdarı tarafından gelen bu talep, Meclis Ahkâm-ı Adliye tarafından kabul edilmeyerek şöyle denilmiştir; ‘Tapu hakkında verilen nizamda, bazı bölgelerin istisna tutulmasına dair bir açıklık olmadığına göre, söz konusu toprakların tapusuz olarak tasarruf olunması nizamının hilafı olacağı’ gibi, valiler tarafından tapu senetlerinin verilmesi de nizam’a olamayacağı’ bildirilmiştir. Yazıda ayrıca ‘orada bulunan bütün topraklar için bu taraftan usulü üzere senet gönderilmesi ve toptan dağıtılması da, imkansız gibi görüneceğine göre, o tür toprak sahiplerine tapu senetlerinin peyderpey dağıtılması daha uygun olacağı zikredilmiştir. Yazının sonunda ise, bu tür durumda olan toprakların sınır ve miktarını bildiren mazbata defterlerinin defterhane-i âmire’ye kaydedilmesi ancak bundan sonra kaydı bulunmayan toprak sahiplerinin veya kaydına uygun olmayan senet gösterenlerin senetlerine ve iddialarına itibar edilmemesi talep edilmiştir.11 Irak’ta başlatılan tapulaştırma süreci, Mithat Paşa (1869-1872) döneminde hız kanamıştır. Bu bağlamda, bölgenin uzaklığı nedeniyle ve birer nüshasının defterhaneye gönderilmesi şartı ile İstanbul’dan verilmesi karalaştırılan tapu senetlerinin, 1870 senesinin Şubat ayından itibaren Bağdat valiliği tarafından verilmesi kabul edilmiştir.12 Ancak Kerkük Sancağı üzerinde, eskiden beri Musul ile Bağdat valileri arasında zaman zaman yaşanan nüfuz mücadelesi ve kendi vilayetleri sınırlarına dahil etme arzusu, tapulaştırma sürecinde de kendini göstermiştir. Bağdat Valiliği’nin uygulamış olduğu tapulaştırma kurallarını Kerkük topraklarında da aynen uygulama isteğine karşı, Musul Valiliği itiraz ederek, Kerkük topraklarının çoğu şimdiki sahiplerine veraset yolu ile intikal ettiğini, topraklarının bir kısmının yağış, diğer bir kısmının ise özel çaba ve külfetler sarf edilerek su kanalları ile sulanmakta olduğunu belirterek, yağış ile sulanan (matarî) topraklardan öşr (10’da 1), su kanalı ile sulanan (sayfî) topraklardan hums (5’te 1) alındığını bildirmiş ve bu konuda itirazlarına gerekçe olarak, Musul Vilayeti İdare Meclisi’nin, Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazısında; ‘ ....ya sayfîleri öşr’e tahvili veya hums alınmak üzere mîrîye aid arâzinin taliplerine tafvîzi mahallinden iş’ar kılınmış’..... ‘hukuk-u Hazine’nin vıkâyesiyle beraber ahâlinin dahi kanunen sâbit ve mütehakkık olan hukukunun muhafazası lâzimeden olduğuna binaen, maslahatın her ciheti anlaşarak’ sağlıklı bir karar vermek üzere, bu iş için teşkil eden komisyon defalarca daireye davet edilerek açıklama istendiğinde; ‘nefs-i Kerkük arâzisi, arâzi-i harâciyyeden olduğu ve bunlardan şimdiye kadar yerin kuvve-i inbâtiyyesine göre’ nısf-u rub‘ve sülüs alına geldiği cihetle, arâzi kanununun oralarca her nev’ arâzi hakkında tamamı kabil-i icra olamıyacağından, komisyon kararının ittihâz ve icrâsı hazinece ve ahâlice mûcibi menfeat olacağı’ ifade edilmiştir. 11 BOA, İ.M.Val, 3069, 24Cemaziye’l-ahir1264(1848). 12 BOA, Bağdat Ayn.Def, 851, s.137, 4 Cemaziye’l-ahir1288(1871). Arşiv Dairesi Başkanlığı 135