Peki gece neden hep
korkutucu gösterilmeye
çalışılır? Neden gündüz
canavarları yoktur
masallarımızda?
“Yaşamın anlamı gece duyumsanır ve sorgulanır. Yaşam gecenin konusudur.”
em
iyilik
idir?
oldurı bikalaaşlasoe erman
e, sir, şiduğu
“Ne gariptir ki, geç yatanlar
hep suçlanır. Gece
insanlarına hep kuşkuyla
bakılır. Sanki o saatlerde
ayakta olan biri iyilik
peşinde olamazmış gibi…”
özgürlükler, adeta zincirlerimizi kırar.
Eğlenir, sarhoş oluruz. Tanınmayız geceleri, bir karartı parçası haline geliriz.
Soğuk her yerimizi titretirken, rüzgarın sesi, yalnızlığımızda çınlar. Sürüden ayrılıp, aynadaki yansımamızı, arzularımızı fark ederiz. Bir birey olduğumuzu görmek bizleri hem korkutur
hem de heyecanlandırır.
Peki gece neden hep korkutucu gösterilmeye çalışılır? Neden gündüz canavarları yoktur masallarımızda? Aslında
amaç insanların yalnızca kendileriyle
geçirebildikleri birkaç saati engellemek, bireyin ve bireyselciliğin önüne
taş koymaktır. Aksi takdirde bireyi tamamen reddeden, kitleyi bireye tercih
eden totaliter rejimi ayakta tutmak zor
olacaktır.
Belki de yatılı okullarda, manastırlarda
yatma saatleri bu sebeple belirlidir.
Çünkü amacın tek tipleştirme olduğu
ve bireysel özelliklerin yadsındığı kurumlar, yalnızlığı bir tehdit olarak algılar. En iyisi uykudur onlar için. Saatlerce uyumak ve kalkınca işine devam etmek... Bu nedenle kararlaştırılan saatten sonra ışıklar kapatılır ve birey uykuya zorlanır.
“Savaşlar hep şafak sökerken başlar. Gün
boyu infazlar olur. Gündüz hayatta kalmaya, gece yaşamaya çalışırız.”
Gündüz, onlarca can aldığımız tüfeğimizin, bir cinayet aleti olduğunu ancak gece görebiliriz. Çünkü gündüz
düşünmeye bile zamanımız yoktur.
Gece, içinde bulunduğumuz sosyal sınıfın sınırlarını aşabilme özgürlüğümüzdür. Kimse bize gündüz yaptıkları
gibi “ideal” arkadaşlıkları dayatamaz.
Farklı arkadaşlıklar ve birliktelikler gece sürdürülebilir. Böylece gece, toplumun heterojen yapısını pekiştirir.
Kısaca yaşamak istediğimiz yaşam geceden ibarettir. Zorunlulukların kalktığı, sessizliğin ve benliğin ortaya çıkabildiği bu kısıtlı saatleri olabildiğince
uyanık geçirmek, kendimize vakit
ayırmak, ne kadar bedensel olarak yorgun olursak olalım, zihnimizi yormadığımız bir günü günden saymamak,
insana yakışır bir yaşam anlayışıdır.
Unutulmamalıdır ki, mekanik hareketlere yönlendirilen, düşünmemeye,
sadece uygulamaya alışmış insan, bir
makineden
farksızdır.
Charlie
Chaplin’in başrolünde oynadığı “ Modern Times” adlı filmdeki gibi, zihni
çivi sıkmaktan öteye geçmeyen, patronunun düğmelerini bile sıkılacak çiviler gibi algılayan trajikomik canlılar olmadan insanlığımızı, sıradanlığın pençelerinden kurtaralım ve bari gecemizin demir ökçeler altında ezilmesine
karşı duralım. Gecemize sahip çıkalım.
Bu geceden başlayabiliriz bence! ◼
Gece ruhumuzu
doyururken aynı
zamanda karnımızı da doyurur.
Yemeğimizi, acelemiz olmadan
istediğimiz gibi
pişirebiliriz mesela. Gündüzleri, birkaç dakikalık molalarda,
yediklerimiz paketlenmiş veya
fast food ürünlerden oluşmak
zorundadır. Ancak geceleri bu
vakitte daha özgürüzdür ve seçim yapma özgürlüğümüz daha çoktur.
lım…
18
3
fenêtre • Kış • 2015 • Sayı 6