çıkmak için aşağı inen merdiveni,
aşağı inmek için de bantlardan
kaymayı tercih ettik.
Nasıl da unuturum, bir de otomobiller var tabi ki! İlk zamanlar bizde otomobil alınır, aynaya bebek
patiği, vitese tespih, koltuğa halı
minder ve arka camın önüne de tığ
işi karpuz dilimleri koyulurdu. Bu
gibi alışkanlıkları nesilden nesilde
aktaranlar da var tabi ama şimdilerde biraz daha farklı kulvarlara
girdiler; modifiyede çok başarılılar.
Mesela o yirmi beş yıllık arabanın
altındaki mavi led ışıklar, o egzozdan çıkan ses, o jantlar, o alevli
sticker’lar hele hele o korna beni
benden alıyor, anlayamazsınız...
Peyniri karpuzla, karpuzu
yazla...
Onlar daha “cruise control”
ile tanışmamışken,
bizimkiler gaz pedalına
tuğla koyarak ilk sinyalleri
vermişlerdi.
29
korkusuyla bir süre merdivenle
yoluna devam etti sportif Türk insanı. Ama zamanla sevmeye başladılar. O kadar sevdiler ki, beklerken sabredemedikleri için çağırma
düğmesine bir basış yetmedi, onlarca kere art arda bastılar. Öyle
fenêtre • Yaz • 2014 • Sayı 5
basınca daha çabuk geliyordu çünkü.
Aynı soydan gelen bir de yürüyen
merdivenler var. O daha çabuk benimsendi ve biz Türkler yine farkımızı ortaya koyup, aksiyon olsun
diye zoru tercih ederek; yukarı
Öyle şeyler var ki, başka gezegende bile görseniz Türk işi olduğunu
anlarsınız. İmkânı yok başka bir
millete ait olamaz. Biraz da onlardan bahsedelim.
Bir Türk her zaman açlığa hazırlıklıdır. Uçak, otobüs, tren fark etmez; karın acıkınca o lahmacunlar
çantadan çıkarılır, yan koltuğa da
ısrarla ikram edilerek, ölümü gör,
diye diye yenir ve yedirilir. Ardından bir ritüel olarak kullanılan kolonya, şimdilerde yerini ıslak mendile bırakmıştır. Baş tacı edilen o
ıslak mendil çıkarılır, ağız, el cam,
koltuk kenarı ve en son da ayakkabılar itinayla temizlenir.
Biz Türkler çok da yardımseverizdir. Biri yol sorduysa o yol illa ki
tarif edilir. Önemli olan doğru olup olmaması değil, yol sorana gidecek bir güzergâh belirlenmesidir. Hele bir de gariban bir turist
kaybolmuşsa, vay haline. Yurdum
insanı önce müthiş İngilizcesiyle iletişime geçmeye çalışır. Karşılık alamayınca, turistin İngilizce bilmediğine karar verip Türkçe devam eder. Kelimeleri tane tane, heceleyerek ve bağırarak söyler ki karşısındaki turist anlasın.
Misafirperverliğimize ise söylenecek laf yok. Misafir çağırılır, layığıyla ağırlanır, tam gidecekken kapıda bir muhabbet başlar ki, durdurabilene aşkolsun. Bütün ak