Kırmızı Divandan
Beyazperdeye:
Alfred Hıtchcock ve
Psikanaliz
Hayata
Alfred Hitchcock’un kariyerinin ve gerilim sinemasının en önemli filmlerinden olan Psycho/
Sapık’ı incelemeye başlarken ilk ele alınması gereken konulardan biri ismidir. Filmin adı ilk
başta izleyiciye psikopat teriminin kısaltması gibi gelse de aslında psikanalizin kısaltmasıdır.
Film, insanı bilinçaltındaki saklı düşmanlarıyla mücadele ettirir. Güneşli bir şehir
manzarasından kasvetli bir pencereye dönen ilk sahneden, bataklıktan arabanın çıkarıldığı
sahneye kadar seyirci psikanalitik terapi deneyimi yaşar. Aslında yönetmen hikayeden çok
seyircinin bilinçaltını yönetir ve seyirci aktif olarak katıldığı bir deneyimin parçası olur.
Elçin Dayanır
[email protected]
A
lfred Hitchcock’un Psycho’sunun
bir başyapıt olmasını sağlayan
unsurlar nelerdir? Kullanılan
teknik mi? Tabuları yıkması mı? Kurgusu mu? Belki de hepsi… Ama benim
için Psycho’yu bir başyapıt yapan, oldukça sıradan ve basit görünen bir hikayenin altında yatan karmaşadır. Görünenin ardındaki görünmeyen… Alfred
Hitchcock, sıradan ve olağan yaşantılarımızın derinlerinde yatan o rahatsız edici durumları sinemanın incelikli
diliyle göstermekten hiç sıkılmıyordu.
Psycho’da bu konsept içinde dönen bir
filmdir.
Psycho kabaca, genç ve güzel kahramanımız Marion Crane’in patronundan
para çalması ve kaldığı motelin sahibi
Norman Bates tarafından öldürülmesi
hakkında bir film olarak izlenebilir. Fakat filmin hala güncelliğini korumasının
nedeni, Hitchcock’un izleyici ve film
karakteri arasındaki özdeşleşme ve izleyiciyi filmle bir bütün haline getirmeyi
bilmesinden kaynaklanır. Bunu filmle-
Görünenin ardındaki
görünmeyen… Alfred
Hitchcock sıradan ve
olağan yaşantılarımızın
derinlerinde yatan
o rahatsız edici
durumları sinemanın
incelikli diliyle
göstermekten hiç
sıkılmıyordu.
rinde psikanalitik ögeleri incelikle kullanarak yapar. İzleyici, karakterlerin bilinçaltına doğru bir yolculuğa çıkarken
kendi bilinçaltında saklanmış arzularını
keşfeder.
Film, kameranın Phoenix şehrinin üzerinde kuşbakışı gezindikten sonra Mari-
on Crane ve sevgilisi Sam Loomis’in bulunduğu odaya odaklanmasıyla başlar.
Bu başlangıç Alfred Hitchcock’un severek kullandığı, sıradan insanların başına
gelen sıradan olmayan olaylar temasına
oldukça uygundur. Bu başlangıç, seyircide ‘bu benim evim ya da odam olabilirdi’ düşüncesi yaratır. Böylece izleyici
daha ilk sahneden hikayenin bir parçası
olur. Ancak artık odanın içindeyizdir.
Yeni seviştikleri belli olan Marion ve
Sam’i izlemekten kendimizi alamayız.
İnsanın merak ve röntgenleme duygusunu bastıramaması izeyiciyi ahlaki bir
ikileme düşürür. Bu ahlaki ikilemi, film
boyunca Marion Crane karakterinde
görürüz. Filmin başında sevgilisiyle evlenme hayalleri kuran masum kızımız
beyaz sütyen takarken, parayı çalmaya
karar verdiğinde siyah sütyen takmaya
başlar. Film boyunca Marion, bu parayla yeni bir hayat kurmak ve parayı geri
götürmek arasında kalır. Hitchcock’un
karakterleri gelgitler yaşayan karakterlerdir. Yönetmenin böyle karakterler ya-
75