dan bahsetmiştim. Tartışmasız edebiyat da buna koşut olarak ilerlemiştir.
“Aslında ‘ruhiyat’la ilgili yenilikleri ben
bile doğru dürüst bilemiyorum babacığım. (Mesela, egoist olduğun halde,
sen de ‘ego’nun farkında değildin.) Bir
yerde okumuş olsaydın da bana, ‘Oğlum sende Oedipus kompleksi var mı?’
diye sorsaydın ne karşılık vereceğimi
bilemezdim sanıyorum.” Bu alıntı çok
sevdiğim yazarlardan biri olan Oğuz
Atay’ın tek öykü kitabı olan Korkuyu
Beklerken’in bünyesinde barındırdığı
Babama Mektup’tandır. Atay, “Belki hatırlamazsın ama bugün sen öleli tam iki
yıl oluyor.” diye başladığı mektubunda
İd kökenli anne arzusunu yasaklayarak
krize yol açan baba otoritesi süperegoyu
oluşturur. İkisinin arasında dengeli, sabit bir egonun oluşabilmesi kompleksin
aşılması anlamına gelir.
68
Freud’un öğrencisi ve asistanı olan Carl
Gustav Jung, başka bir Yunan mitine dayanarak Oedipus Kompleksi’nin kız çocukları için geçerli versiyonuna Elektra
Kompleksi adını vermiştir. Kız çocuklarının babaya aşırı düşkün olmaları ve
anneyi rakip olarak görmeleri temeline
dayanır. Bu karmaşa, yaş ilerleyince anneyle özdeşleşme yoluyla çözümlenir.
Esinlenildiği efsane ise özetle şöyledir:
Babası Agememnon’a karşı büyük bir
sevgi besleyen Elektra, annesinin babasına kızarak, onu düşmanı ile hem
aldatıp hem de ardından öldürmesinin
intikamını, kardeşi Orestes’e annesini
öldürterek alır.
Burada bir parantez açıyorum: Freud’un
Oedipus Kompleksi diye adlandırdığı
komplekse pek çok yerde karşılık gelen
Elektra Kompleksi, içerik bakımından
Oedipus kompleksi ile benzerlik gösterse de, Freud, bu komplekse Elektra Kompleksi ismini vermeyi reddetmiştir. Yine de çıkış noktamız Yunan
Mitolojisi’nin psikanaliz üzerindeki
etkileri olduğu için yeterince benzerlik
buluyorum kendi adıma.
Yazının başında Yunan Mitolojisi’nin
birçok farklı alanı etkisi altına aldığın-
Daha bilinçaltı,
psikanaliz gibi konuların
çok popüler olmadığı
60’larda Jim Morrison’ın
vokalisti olduğu The
Doors grubunun, The
End adlı şarkılarıyla –
spesifik olarak belirtirsek
Oedipal bölümüylerock’n roll ortamında
Oedipus Kompleksi’ne
gönderme yapmaları da
bir başka ilginç konu.
kelimenin tam anlamıyla bir iç hesaplaşma yaşıyor. Hatta okura da yaşatıyor. Bir
yazısında Babama Mektup’u incelemiş
olan Hilmi Tezgör’ün sözleriyle: “Babama Mektup”a psikanalitik bakış açısıyla
yaklaşıldığında, Freud’un erkek çocukta
gözlemlediği Oedipus Kompleksi’ni ne
bütünüyle ve başarıyla aşabilmiş, ne de
tamamen başarısız olmuş; ‘arada’ kalmış
bir oğul ile (mektubun yazarı ile) karşı
karşıya kalınır. Babanın ölümü sonrasında ona yazılan mektup ise, hayatta
neler yapıp yapamayacağının artık iyice
farkında olmuş bir birey [