mevzuatının ihtiyaçlara cevap vermemesi, tabi olunan mevzuatın eskimiş olması. Mevzuat eksikliği bakımından hep
şunu söylerim: Jhering’in ünlü bir sözü
vardır: “Ben bir ülkede kanunların iyi
olup olmadığına bakmam, iyi uygulanıp
uygulanmadığına bakarım”. Almanlardan imar mevzuatını alıyorsunuz, ama
hiçbir şekilde uygulamıyorsunuz. İmar
mevzuatında kaçak yapılar yıkılır diyor,
şu an metropollerimizde yüzde 60’ı aşan
oranda yıkılması gereken yapılarla iç içe
yaşıyoruz. Mevzuatların, bir müeyyide
toplumu olunmamasından dolayı uygulanmadığını görüyoruz.
P: Peki yine de mevzuatımızın Avrupa
Birliği ve Avrupa Birliği standartları ile
uyumlu olduğunu söyleyebilir miyiz?
ESÖ: Ben AB ile uyumuna hiç bakmam.
Her ülkenin kendine özgü, akıl süzgecinden geçmiş kolektif şuurunu yansıtan
yasaları olmalı. AB ile uyumlu yasanın
yapılmış olması, ülke ölçeğinde çözüm
bulunacağı anlamına da gelmiyor. Türk
milleti için mevcut uyuşmazlıklara dair
kurallar ve müeyyideler getiren farklı hükümlerin oluşturulması gerektiğine inanıyorum.
P: Söz konusu mevzuatlarda idare ve birey arasındaki menfaat dengesinin ne ölçüde korunabildiğini düşünüyorsunuz?
ESÖ: Tüm sempozyumlarda söylüyorum,
Mithat Sancar adlı arkadaşımın, “yargıda
algılama zihniyetleri” diye bir anketi var.
Bu ankete cevap veren hâkim ve savcıların yüzde 60 küsurunda, “ben vatandaşla devlet arasındaki uyuşmazlıklarda
Devlet aleyhine karar vermem” diyen bir
zihniyet görüyorum. İdare mahkemeleri
ve Danıştay niçin vardır? Hukuk devleti
ve ilkesiyle bağdaşmayan uygulamalarda
tazminata hükmetsin diye. İşte bu da yasalarınız ne kadar mükemmel olursa olsun, bunu uygulayacak zihniyette yetişmiş hukukçunuz yoksa, bu anket sonuçlarıyla yüzleşebileceğinizi gösteriyor.
P: Zaman zaman çıkan imar afları şehrin
siluetinin bozulmasına sebep veriyor mu?
ESÖ: Ben imar aflarına şiddetle karşı olan
birisiyim. Ama şehrin siluetinin bozulmasının tek sebebi bu değil.
Şehrin siluetini bozan yapılar genelde gecekondular oluyor. Bu konuda gecekondulara af getirilmiş olması, hele hele bu
Jhering’in ünlü bir
sözü vardır: “Ben bir
ülkede kanunların
iyi olup olmadığına
bakmam, iyi uygulanıp
uygulanmadığına
bakarım”.
insanlara tapu verilmiş olması ile Roma
Hukuku’ndan beri geçerli “Hiç kimse hukuka aykırı davranışıyla hak edinemez.”
ilkesinin bizim ülkemizde işlemediğini
görüyoruz. Ayrıca inşaat izni verebilecek
bütün mercilerin farklı uygulamalar yaparak hukuk devleti ilkesini ihlal ettiklerini görüyoruz.
P: İnşaatla ilgili kentsel dönüşümün çok
gündemde olduğunu görüyoruz…
ESÖ: Bu konuda uzmanlık iddiasında
olan birisiyim. Maalesef bu konuda da
çok sancılıyım, çünkü 6306 sayılı yasa,
özünde doğru bir yasa. 99 depremini
takiben çıkartılması gereken yasanın niteliklerine sahip bir yasa olduğunu düşünüyorum. Ama teknik hatalarla dolu.
Buna rağmen hatalarının yönetmelikle
düzeltilmesi gerekirken, 4. yönetmelik
çıktı ve bu hatalar hala daha giderilemedi. Bu konuya ben de talip oldum ve Bakanlıkta toplantılar yaptım, kafamda 300
maddelik bir yönetmelik var. Çünkü bu
konuda kapsamlı bir yönetmelik gerekiyor. Kentsel dönüşümde olumsuzluk
yaratan engellerden biri de herkesin imar
fazlalığı beklentisi içinde olması, yani,
kendi dairesinden bile fazlasına kavuşma isteği. İnsanlar, oportünist bir yaklaşım içerisindeler. İnsanlar, “şu depremi
güvenli bir binada karşılamamız gerekir
ve tedbir almalıyız” demiyorlar. Maalesef
kimsenin deprem umurunda değil. “Bana
bir şey olmaz” yaklaşımı mevcut. İnsanlar, “bu depremi güvenli bir binada geçireyim” derdinde değiller, “daha fazla ne
alabilirim”in derdindeler. Ama bu konuda bilinçli olan insanlar, menfaat gütmeden, şu anda inanılmaz derecede sağlam
ve güvenli binalarına geçiyorlar.
P: İmar hukukunun yürürlükteki düzenlemeleri, çevre hukuku ile ne ölçüde
çatışmakta? Çevre hukuku ikinci planda
kalabiliyor mu?
ESÖ: Şunu diyebilirim ki şu anda gökdelen bakımından Tekstilkent, en başarılı örneklerden biridir. Halkalı civarında
yapılmıştır, çevresindeki yol bağlantıları
gelişmiştir ve insanlar hiçbir sıkışıklık,
otopark sorunu yaşamamaktadırlar.Ama
bunun karşısında imar rantına yenik
düşecek imar izinleri verecek olursanız,
bu çevreye yapılmış en büyük ihanettir.
Etiler civarı, Emlakbank uygulamalarından bu yana villaların olduğu bir yapılanmadır. Buralarda yenilik yaparken kat
yüksekliği artırılabilir ama altyapı ve yol
kapasitesi dikkate alınmalıdır. Çevreyi
gözeten bir mevzuat da maalesef bulunmamaktadır.
P: Hocam verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.
ESÖ: Ne demek, ben teşekkür ederim. P
15