Olun ama arkaya
bakmayın. Hep ileriye
doğru bakın. En iyisi
olmaya çalışın.
54
P: Yönetmenliğini yaptığınız iki film de
ödül almasına rağmen parasal sebeplerle
sinemayı bırakmışsınız. Günümüzde de
çok iyi filmler ‘popüler’ olmadığı için,
yeterli seyirci toplayamadığı için gözden
kaçırılıyor. Sizce bu nasıl engellenebilir?
H.D: Bu, dünyanın her tarafında böyledir. Oscar’daki “Her Şeyin Teorisi” filmi
mesela. Müthiş bir film ama onun yaptığı
paranın on mislini başka filmler yapıyor.
Benim filmlerime gelince, bana o zaman
bunları çok erken yapmışsın demişlerdi.
Ben kuralları değiştirmeye çalışıyordum.
Mesela figüranların parasını yetmiş beş
liraya çıkarmıştım. Prova yapmadan film
yapmıyordum. Birtakım şeyleri daha medeni bir şekilde yapmaya çalıştım. İşlerine gelmedi insanların. Onun için baltalandı. Dağıtmadılar filmleri, dağıtımda
sorun oldu. Ama ikisi de ödül kazandı.
İşte burada beş tane ödül var.
P: Dormen Tiyatrosu efsane olarak biliniyor. O zamanlar kapanmasaydı daha iyi
ya da daha kötü olur muydu?
H.D: Bence efsane olmazdı. Kenter Tiyatrosu gibi bir sürü tiyatro gümbürtüye
gitti. Ama Dormen Tiyatrosu hakkında
insanlar “Ben Dormen’deydim. “ diye iftiharla söylüyorlar. Ancak kapanmasaydı
parasal olarak sürünecekti, kalitesi düşecekti. Ben tam zamanında kapattığımıza
inanıyorum. Bir kere beni sanatçı olarak
çok mutlu ediyor. Çünkü ben çok daha
rahat çalışıyorum. Her yere oyun koyuyorum. Gerekirse Mersin›e gidiyorum,
gerekirse Diyarbakır›a gidiyorum. İstediğim işleri yapıyorum. Dormen Tiyatrosu
olsaydı bunları yapamayacaktım. Zaman
bulamayacaktım, bir sürü dertle uğraşacaktım; maaşları nasıl vereceğiz, aylığı
nasıl ödeyeceğiz, copyright nasıl alacağız... Oysa şimdi sadece işime odaklanabiliyorum.
P:Gazeteciliğie yönelmeniz nasıl oldu?
H.D: O tesadüf oldu. Tiyatro kapandıktan sonra söyleyecek sözlerim vardı. Abdi
İpekçi benim altı senelik arkadaşımdı.
Niye bir sütun yazmıyorsun, dedi. Onun
yerinde başladım. Hiçbir zaman kendimi
gazeteci olarak düşünmedim. Haftada
bir kere yazıyordum ve söylemek isteyip
de söyleyemediğim şeyleri söylüyordum.
Sanatçıysan bir şey söylemek istiyorsun
ama sahneye koyduğun oyunla söyleyemiyorsun. Ancak röportajlarında söyleyebiliyorsun. Diyarbakır’a gidiyorsun
mesela, oradaki insanların sana gösterdiği ilgiyi anlatamıyorsun.
P:Haldun Dormen bir gününü nasıl geçirir? Neler yapmaktan keyif alır?
H.D: Çok vaktim olmuyor. Ama eğer
bir yere davetli değilsem bir yere çıkmıyorsam film izliyorum. Mesela dün
akşam asistanlarımla seyredemediğimiz
Oscar filmlerini izledik. İstediğim televizyon programlarını izliyorum. Dostlarla çan çan ediyorum. Sinemaya falan
gidemiyorum. Dışarıda insanlar fotoğraf
çektirmek istiyorlar. Ben benimle fotoğraf çektirmek isteyen bir insana hayır diyemiyorum, bu sebeple çok vaktimi alıyor. Dün hastaneye gittim bir
iş için yine sürekli fotoğraf çektirdik.
Asistanı: Çıkamadık oradan. H.D: Yok
canım çıktık, abartıyor o. İnsanların
bana bu sevgiyi göstermesi mutlu ediyor.
Ama işte sinema gibi yerlerde istemiyorum pek. O yüzden evde seyrediyorum
filmleri.
P: Çocukluğunuz nasıl geçti? Çocukluğunuzda sizi tiyatroya yönlendiren ya da
idol olarak gördüğünüz bir aile büyüğünüz var mıydı?
H.D: Biz sanata meraklı bir aileydik
ama benim ailemde sanatçı yok. Babam
çok medeni bir adamdı, sanatı severdi.
Annem biraz piyano çalardı ama o ka-