A-2343-Perspective30-IC-email 2015 | Page 54

Olun ama arkaya bakmayın. Hep ileriye doğru bakın. En iyisi olmaya çalışın. 54 P: Yönetmenliğini yaptığınız iki film de ödül almasına rağmen parasal sebeplerle sinemayı bırakmışsınız. Günümüzde de çok iyi filmler ‘popüler’ olmadığı için, yeterli seyirci toplayamadığı için gözden kaçırılıyor. Sizce bu nasıl engellenebilir? H.D: Bu, dünyanın her tarafında böyledir. Oscar’daki “Her Şeyin Teorisi” filmi mesela. Müthiş bir film ama onun yaptığı paranın on mislini başka filmler yapıyor. Benim filmlerime gelince, bana o zaman bunları çok erken yapmışsın demişlerdi. Ben kuralları değiştirmeye çalışıyordum. Mesela figüranların parasını yetmiş beş liraya çıkarmıştım. Prova yapmadan film yapmıyordum. Birtakım şeyleri daha medeni bir şekilde yapmaya çalıştım. İşlerine gelmedi insanların. Onun için baltalandı. Dağıtmadılar filmleri, dağıtımda sorun oldu. Ama ikisi de ödül kazandı. İşte burada beş tane ödül var. P: Dormen Tiyatrosu efsane olarak biliniyor. O zamanlar kapanmasaydı daha iyi ya da daha kötü olur muydu? H.D: Bence efsane olmazdı. Kenter Tiyatrosu gibi bir sürü tiyatro gümbürtüye gitti. Ama Dormen Tiyatrosu hakkında insanlar “Ben Dormen’deydim. “ diye iftiharla söylüyorlar. Ancak kapanmasaydı parasal olarak sürünecekti, kalitesi düşecekti. Ben tam zamanında kapattığımıza inanıyorum. Bir kere beni sanatçı olarak çok mutlu ediyor. Çünkü ben çok daha rahat çalışıyorum. Her yere oyun koyuyorum. Gerekirse Mersin›e gidiyorum, gerekirse Diyarbakır›a gidiyorum. İstediğim işleri yapıyorum. Dormen Tiyatrosu olsaydı bunları yapamayacaktım. Zaman bulamayacaktım, bir sürü dertle uğraşacaktım; maaşları nasıl vereceğiz, aylığı nasıl ödeyeceğiz, copyright nasıl alacağız... Oysa şimdi sadece işime odaklanabiliyorum. P:Gazeteciliğie yönelmeniz nasıl oldu? H.D: O tesadüf oldu. Tiyatro kapandıktan sonra söyleyecek sözlerim vardı. Abdi İpekçi benim altı senelik arkadaşımdı. Niye bir sütun yazmıyorsun, dedi. Onun yerinde başladım. Hiçbir zaman kendimi gazeteci olarak düşünmedim. Haftada bir kere yazıyordum ve söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyleri söylüyordum. Sanatçıysan bir şey söylemek istiyorsun ama sahneye koyduğun oyunla söyleyemiyorsun. Ancak röportajlarında söyleyebiliyorsun. Diyarbakır’a gidiyorsun mesela, oradaki insanların sana gösterdiği ilgiyi anlatamıyorsun. P:Haldun Dormen bir gününü nasıl geçirir? Neler yapmaktan keyif alır? H.D: Çok vaktim olmuyor. Ama eğer bir yere davetli değilsem bir yere çıkmıyorsam film izliyorum. Mesela dün akşam asistanlarımla seyredemediğimiz Oscar filmlerini izledik. İstediğim televizyon programlarını izliyorum. Dostlarla çan çan ediyorum. Sinemaya falan gidemiyorum. Dışarıda insanlar fotoğraf çektirmek istiyorlar. Ben benimle fotoğraf çektirmek isteyen bir insana hayır diyemiyorum, bu sebeple çok vaktimi alıyor. Dün hastaneye gittim bir iş için yine sürekli fotoğraf çektirdik. Asistanı: Çıkamadık oradan. H.D: Yok canım çıktık, abartıyor o. İnsanların bana bu sevgiyi göstermesi mutlu ediyor. Ama işte sinema gibi yerlerde istemiyorum pek. O yüzden evde seyrediyorum filmleri. P: Çocukluğunuz nasıl geçti? Çocukluğunuzda sizi tiyatroya yönlendiren ya da idol olarak gördüğünüz bir aile büyüğünüz var mıydı? H.D: Biz sanata meraklı bir aileydik ama benim ailemde sanatçı yok. Babam çok medeni bir adamdı, sanatı severdi. Annem biraz piyano çalardı ama o ka-