A-2343-Perspective30-IC-email 2015 | Page 29

mi, adeta fast food benzeri sıradan bir içeceğe dönüşmüştür. Fakat bunlara rağmen Türk kahvesi kültürünün gerek ülkemizde gerek dünyada hala yaşaması sevindiricidir. Türk kahvesi, kahve çekirdeklerinin kültürümüzce bulunmuş bir şekilde pişirilmesiyle ortaya çıkan, gerek tadı gerek meşhur köpüğü ve servis edilişiyle ayrıca telvesi ile ikram edilen tek kahve olmasıyla başlı başına bir kültür ögesidir. Bilindiğine göre 14. yüzyılda Habeşistan’dan yayılan ve adını da büyük ihtimalle yine oradaki Kaffa yöresinden alan kahve ile Avrupalılar Türkler sayesinde tanışmıştır. Arabica  türü kahve çekirdeklerinden harmanlanan genelde kömür ateşinde ağır ağır kavrulan Türk Kahvesi bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Yaygınlaşan maksimum boy kahvelerin aksine küçük fincanlarda içilir. Şaşırtıcı olabilecek bir gelenek ise suyun, sanıldığı gibi kahvenin sonunda değil; kahveden önce içilmesidir. Global anlamda bakarsak kahve kültürünün temellerinin 16. yüzyıl başlarında erkeklerin muhabbet etmek ve oyunlar oynamak için toplandığı Arap kahve evlerinde atıldığını söyleyebiliriz. Kahve Avrupa, Asya ve Amerika’ya yayıldıkça kahve kültürü de onu takip etti. Kahve içilen yerler ünlü yazarlar gibi kültürlü çevrenin uğrak yeri oldu ve en önemli fikirlerin konuşulduğu yerlere kokusuyla, ısısıyla tat kattı. Birçok farklı düşünce bir nevi kahve dumanıyla yayıldı. Günümüzde ise kahve mekânları daha çok sosyal aktivitelere bir arka plan, sıcak bir buluşma yeri ve kablosuz inter- Şaşırtıcı olabilecek bir gelenek ise suyun, sanıldığı gibi kahvenin sonunda değil; kahveden önce içilmesidir. nete ulaşmanın kolay bir yolu olarak görülüyor. Tabi kafelerin yaygınlaşmasıyla da özgün kahve kültürümüzün yerini yavaş yavaş popüler kahve ve kafe kültürünün aldığını görüyoruz. Bu popülarite öyle bir hale geldi ki nasıl yaygınlaştı bilemeyiz fakat hepimizin buluşmak deyince aklına gelenin kahve içmek olması tesadüf olmasa gerek. Fakat yine de bu durum kahve kültürünün yok olduğunu değil sadece değiştiğini gösteriyor bence. Ayrıca Türk kahvesi, Espresso ve pek çok çeşit diğer kahveyi aynı menüde görmek, yepyeni bir kültür sentezinin ifadesi olarak görülebilir ki bu da kanımca olumlu bir durum. Türk kahvesinin hem kendisi hem fikri ile Türk insanının bünyesinden atama- Doktorunun bu kadar çok kahvenin onu öldüreceğini söylemesine rağmen Voltaire, 84 yaşına kadar yaşadı. dığı bir alışkanlık olduğu kesin. Gerek “fala inanma, falsız da kalma” düsturuyla gelişen fal kültürümüz gerek kız isteme törenlerinde damadın kahvesine tuz atma gibi gelenekler ve tabi ki yemekten sonraki o kahve keyfinin özlemiyle Türk kahvesi damağımızda tat bırakmaya daha bir çok 40 yıl daha devam edecek gibi gözüküyor. Bitirmeden, çay veya kahve içmenin bu zamanda sadece Türkiye’de değil global anlamda da hala bir ritüel niteliğini koruduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda bu ritüellerin sadece bir zevk ögesi değil de güçlendirici ve motive edici bir yanı olduğunu da. Gördüğüm bir yazıya göre kahveye düşkün birkaç ünlü sanatçıyı örnek vererek bitirmek istiyorum. Voltaire, kahve düşkünlüğü konusunda bir rekortmen sayılabilirmiş. Kendisinin günde 40 ile 50 bardak arası kahve içtiği söyleniyor. Doktorunun bu kadar çok kahvenin onu öldüreceğini söylemesine rağmen Voltaire, 84 yaşına kadar yaşadı. Diğer kahve düşkünlerindense Johann Sebastian Bach, Beethoven ve Soren Kierkegaard sayılabilir. Umarız ki siz bu kadar abartmazsınız ama çay ve kahveyi de hayatınızdan çıkarmazsınız çünkü onlar gerçekten de bir telaşla geçen hayatımızın keyif durakları… P KAYNAK http://www.timeoutistanbul.com/en/fooddrink/ article/2608/Reawakening-Istanbuls-coffeeculture http://en.wikipedia.org/wiki/Coffee_culture http://www.bayiner.com.tr/bayinertr/ file/84/166/0/0/Kahve.htm http://www.aksam.com.tr/kitap/bin-yilin-cayiosmanlida-cay-ve-cayhane-kulturu--103569h/ haber-103569 http://www.huffingtonpost.com/2014/06/02/ famous-coffee-drinkers_n_5358495.html 29