mi, adeta fast food benzeri sıradan bir
içeceğe dönüşmüştür. Fakat bunlara
rağmen Türk kahvesi kültürünün gerek
ülkemizde gerek dünyada hala yaşaması
sevindiricidir.
Türk kahvesi, kahve çekirdeklerinin
kültürümüzce bulunmuş bir şekilde
pişirilmesiyle ortaya çıkan, gerek tadı
gerek meşhur köpüğü ve servis edilişiyle ayrıca telvesi ile ikram edilen tek
kahve olmasıyla başlı başına bir kültür
ögesidir. Bilindiğine göre 14. yüzyılda
Habeşistan’dan yayılan ve adını da büyük ihtimalle yine oradaki Kaffa yöresinden alan kahve ile Avrupalılar Türkler
sayesinde tanışmıştır.
Arabica türü kahve çekirdeklerinden
harmanlanan genelde kömür ateşinde
ağır ağır kavrulan Türk Kahvesi bir cezve
yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave
edilerek pişirilir. Yaygınlaşan maksimum
boy kahvelerin aksine küçük fincanlarda
içilir. Şaşırtıcı olabilecek bir gelenek ise
suyun, sanıldığı gibi kahvenin sonunda
değil; kahveden önce içilmesidir.
Global anlamda bakarsak kahve kültürünün temellerinin 16. yüzyıl başlarında
erkeklerin muhabbet etmek ve oyunlar
oynamak için toplandığı Arap kahve evlerinde atıldığını söyleyebiliriz. Kahve
Avrupa, Asya ve Amerika’ya yayıldıkça
kahve kültürü de onu takip etti. Kahve
içilen yerler ünlü yazarlar gibi kültürlü
çevrenin uğrak yeri oldu ve en önemli
fikirlerin konuşulduğu yerlere kokusuyla, ısısıyla tat kattı. Birçok farklı düşünce
bir nevi kahve dumanıyla yayıldı.
Günümüzde ise kahve mekânları daha
çok sosyal aktivitelere bir arka plan, sıcak bir buluşma yeri ve kablosuz inter-
Şaşırtıcı olabilecek
bir gelenek ise suyun,
sanıldığı gibi kahvenin
sonunda değil; kahveden
önce içilmesidir.
nete ulaşmanın kolay bir yolu olarak görülüyor. Tabi kafelerin yaygınlaşmasıyla
da özgün kahve kültürümüzün yerini
yavaş yavaş popüler kahve ve kafe kültürünün aldığını görüyoruz. Bu popülarite öyle bir hale geldi ki nasıl yaygınlaştı
bilemeyiz fakat hepimizin buluşmak deyince aklına gelenin kahve içmek olması
tesadüf olmasa gerek. Fakat yine de bu
durum kahve kültürünün yok olduğunu değil sadece değiştiğini gösteriyor
bence. Ayrıca Türk kahvesi, Espresso ve
pek çok çeşit diğer kahveyi aynı menüde görmek, yepyeni bir kültür sentezinin ifadesi olarak görülebilir ki bu da
kanımca olumlu bir durum.
Türk kahvesinin hem kendisi hem fikri
ile Türk insanının bünyesinden atama-
Doktorunun bu kadar çok
kahvenin onu öldüreceğini
söylemesine rağmen
Voltaire, 84 yaşına kadar
yaşadı.
dığı bir alışkanlık olduğu kesin. Gerek
“fala inanma, falsız da kalma” düsturuyla gelişen fal kültürümüz gerek kız isteme törenlerinde damadın kahvesine tuz
atma gibi gelenekler ve tabi ki yemekten
sonraki o kahve keyfinin özlemiyle Türk
kahvesi damağımızda tat bırakmaya
daha bir çok 40 yıl daha devam edecek
gibi gözüküyor.
Bitirmeden, çay veya kahve içmenin bu
zamanda sadece Türkiye’de değil global
anlamda da hala bir ritüel niteliğini koruduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda
bu ritüellerin sadece bir zevk ögesi değil
de güçlendirici ve motive edici bir yanı
olduğunu da. Gördüğüm bir yazıya göre
kahveye düşkün birkaç ünlü sanatçıyı
örnek vererek bitirmek istiyorum. Voltaire, kahve düşkünlüğü konusunda bir
rekortmen sayılabilirmiş. Kendisinin
günde 40 ile 50 bardak arası kahve içtiği
söyleniyor. Doktorunun bu kadar çok
kahvenin onu öldüreceğini söylemesine
rağmen Voltaire, 84 yaşına kadar yaşadı.
Diğer kahve düşkünlerindense Johann
Sebastian Bach, Beethoven ve Soren Kierkegaard sayılabilir. Umarız ki siz bu
kadar abartmazsınız ama çay ve kahveyi de hayatınızdan çıkarmazsınız çünkü
onlar gerçekten de bir telaşla geçen hayatımızın keyif durakları… P
KAYNAK
http://www.timeoutistanbul.com/en/fooddrink/
article/2608/Reawakening-Istanbuls-coffeeculture
http://en.wikipedia.org/wiki/Coffee_culture
http://www.bayiner.com.tr/bayinertr/
file/84/166/0/0/Kahve.htm
http://www.aksam.com.tr/kitap/bin-yilin-cayiosmanlida-cay-ve-cayhane-kulturu--103569h/
haber-103569
http://www.huffingtonpost.com/2014/06/02/
famous-coffee-drinkers_n_5358495.html
29