2016-2017 | Page 74

BEYAZ CENNET Gözlerim kapanmadan önceki son penceresinden beyaz tahtayı gördü. Beyaz, beyaz, beyaz… Kar tanecikleri bembeyaz süzülüyordu. Hava soğuktu, güneş bu soğuğu kırmaya çalışsa da yenik düşüyordu kar kaplı memlekete. Yürüdüm, soğuğa aldırmadan karların içinden bir yaşam belirtisi görmek için yürüdüm. Sonunda kendi ayak izlerim dışında minicik, vücutlarının ağırlığından basınca yenik düşmeden karda benden en az 5 santim daha kısa izler bırakarak ilerleyen izlere rastladım. Onlar büyük kentlerin mağdurlarıydı. Yani öyle düşünürdüm, ta ki “Beyaz Cenneti” görene kadar. Bu öyle hayvanları karın tokluğuna hapsettikleri bir yer değildi, tekmeleyip korkutup sakin kalmalarını sağladıkları bir yer hiç değildi. Burası kelimenin tam anlamıyla cennetten bir parçaydı. Hani derler ya hayvanların ruhu olmadığı için bu dünyada yaşayıp bu dünyada yok olurlar, cenneti görmezler ve bedenleri çöplükte çürür diye. Burası onların ütopyasıydı. Burası onların can bulduğu yerdi. Burası onların ikinci baharlarıydı. Soğuk belki dondurucuydu ama burada onlar için inşa edilmiş yuvalar vardı. Her 5 metrede bir içine 3 köpeğin sığabileceği kulübe, karların beyazlığını saklayan battaniyeler, kedilerin ve köpeklerin ve ihtiyacı olan her şeyin koklayarak yerini bulabileceği yemek kapları vardı. Duyarlı insanların her daim bu cennetin önünden geçerken tazeledikleri su ve boşalmayan mama kapları… Bu cennet belki bir şehri kaplamıyordu ama o şehirdeki bütün hayvanları içine sığdırabiliyordu. Ve onlara sadece yetinmeyi öğretmiyordu; lüks hayatı, eğlenceyi, refahı tayin ediyordu. Benim kedilerim de – ki dünyadaki bütün kedilere bana ait – oranın daimi ziyaretçisiydi. Özellikle Aralık, Ocak ve Şubat aylarında en kalabalık zamanlarını yaşıyordu beyaz cennet. Eh, ünü öyleydi çünkü. Kış turizmi misali… En güzel tarafı ise orayı ben yaratmıştım ve biliyordum ki Maviş’in de ruhu, bedeni ve gök mavisi gözleri oraya aitti. Gözlerimi ovuşturdum ve açtım. Karşımdaki beyaz tahta yerinden hiç oynamamıştı. Sadece gözlerimin kapalı olduğu 20 dakikada biraz renklenmişti. Üstünde hücrelerle ilgili yazılar yazıyordu, hücrelerin hayatın en küçük yapı taşları olduğuyla ilgili falan ama ben öyle olmadığını biliyordum. Hayatın en küçük yapı taşları beyaz cennette gizliydi. Bu yazı Maviş’e adanmıştır. SON Felsefe dersi Ütopya çalışması 21. TÜRKİYE FELSEFE OLİMPİYATLARI SINAVI Okulumuz, 5 yıldır aktif olarak katıldığı Türkiye Felsefe Olimpiyatı sınavları için 4 yıldır sınav merkezi olarak devam etmektedir. Felsefeye ilgi duyan, düşünen ve sorgulayan aynı zamanda güncel sorunlara değinen bireyler yetiştirmek amacıyla, her yıl “Türkiye Felsefe Kurumu” tarafından düzenlenen olimpiyat sınavı 4 Aralık 2016 Pazar günü 13 merkezde gerçekleşmiştir. Felsefe olimpiyatı sınavında; Türkiye ve Dünya genelinde geçmiş yıllarda elde ettiğimiz çeşitli başarıları devam ettirmek adın bu yılda Erzurum ilinden ve bölgeden gelen lise öğrencilerinin katılımıyla felsefe olimpiyatı sınavı gerçekleşmiştir. Her yıl, 500 ila 600 öğrencinin katılım gösterdiği sınavın ilk 50 sırlamasına giren öğrencilerin sonuçları açıklanmaktadır. Katılan iki öğrencimiz (Perçem İlke Akova ve Ersen Yurtman) ve İbrahim Hakkı Fen Lisesi’nden bir öğrencimiz (Beyza Topcu) ilk 50 içinde yer almıştır. Kendilerini tebrik ederiz ve Katılım gösteren okullara ve öğrencilere teşekkürederiz. 74 THE CLAPPER 2016 - 2017 Asena ERBAŞI 12-A Südar DUDU Felsefe Grubu Öğretmeni