YAŞAMIN UCUNA YOLCULUK’TA ÖLÜM
Yaşamın Ucuna Yolculuk anlatısında, Tezer Özlü ölüm
kavramını intihar, yüzleşme, kaygı, yalıtım gibi farklı
anlamlarla bağdaştırmaktadır. Özlü, yaşam ile ölümün
birbiriyle tanımlı ve bu kavramların ayrılmaz bir ikili
olduğunu düşünmektedir çünkü yaşamın değeri,
ölüm kavramı var olunca anlaşılmaktadır. Yaşamında
varoluşunu kanıtlayacak somut deliller arayan yazar ölüm
ile yüzleşmek zorundadır çünkü ölüm dünyada bilinen
en büyük sınırsızlıktır böylece insan varoluşunun kendini
doyurabileceği bir kaynak özelliği taşır. Ölüm kontrol
altına alınabilen ya da önlenebilen bir olay değildir
böylece ölüm, insanların kaygılarını harekete geçiren bir
kataliz özelliği taşır. Ölüm kaygısı, yalıtım zorunluluğunu
ortaya çıkaran bir etmendir. Anlatıda, yazar, yalnız
olmaktan ve insanlarla arasında bir bağ kurmak istemese
de görünmeyen bağların birbirinden kopmasından korkar
fakat ölüm yalnızlık demektir çünkü her insan yalnız
başına ölür ve tek bir cesedin içine konur. İntihar ise Tezer
Özlü’nün algıladığı ölüm kavramıyla göz ardı edilemeyecek
bir oranda uyuşmaktadır çünkü yazar, kitabında belirttiği
üzere birkaç kere intihar teşebbüsünde bulunmuştur.
Yaşadığı her anı varoluşundaki anlamı bulmak için
harcayan Özlü, toplumun belirlediği kurallar yüzünden
bu çabasını her zaman başarıya ulaştıramamıştır bu
da bireysel bağımsızlığına ters düşerek, onu intihara
sürüklemiştir.
“İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve
gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi
de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış
değil. İnsan, gerçeği kavradığı için utanıyor- işte gerçek
önümüzde: Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz.
Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının
kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir
iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan
ölümünün hesabını sorar.” (Özlü, 2015, Yaşamın Ucuna
Yolculuk, s.77)
Ölümün insanın isteği dışında gerçekleştiğini belirten
yazar, gerçek cesetleri ve ölümleri gördüğünde,
ölüm fikriyle yüzleşmek zorunda kalır. Artık ölümden
kaçmayan aksine onu kabul ederek normal bir korku
hissine dönüştüren yazar, ölümün evrensellik içeren
bir kavram olduğunu söyler. Tezer Özlü ayrıca kendi
12
THE CLAPPER 2016 - 2017
gezisi sırasında yaşanan, İsrail’in Filistin’e açtığı savaş ve
Falkland anlaşmazlığı gibi siyasal olaylara göndermeler
yapar. Savaşa karşı olduğunu belirten yazar, dünyanın
farklı yerlerinde yaşayan bazı insanların, tanımadıkları,
bilmedikleri diğer insanların varoluşları için kendini feda
ettiğini vurgular çünkü insanlar ölümü gördükleri zaman
yaşamın değerini anlayıp, yaşama tutunurlar. Savaşların
ortaya çıkma sebebinin kişinin benliğindeki savaşlardan
kaynaklandığına dikkat çeken Özlü, ölü ve yaşayan
insanların birbirlerinden ayrılmadığını aksine yaşayan
insanların ölü insanlara karşı sorumlu olduğunu vurgular.
“Duvarlar yaşamımızdaki mezarlar mı. Kent sokaklarında
çıkan her benlik değiştirilmiş, takınılmış bir kişilik değil
mi. Duvarlar gerisinde en çok kendimiz olmuyor muyuz.
En çok duvarlar arasında direnmiyor, en çok duvarlar
ardında duymuyor muyuz. Duvarlar ardında bu doyumsuz
yaşamdan soluklar alarak ve alamayarak ayrılmayacak
mıyız.” (Özlü, 2015, Yaşamın Ucuna Yolculuk, s.15).
Hayatındaki sınırları ortadan kaldırmak, özgür olmak
isteyen yazar, duvarları yaşamdaki sınırlara benzetmiştir
ve bu sınırlar içinde kendi varoluşunu tamamlayamayan
Özlü, acı çekerek duvarların ardındaki yaşamın
“mezarlar” olduğunu söyler. Duvarların ardında bazen
kişiler kendileri olabilirler fakat duvarlar, insanların
hayatlarındaki kısıtlamaları, etrafındaki tüm sistemleri
sembolize ettiğinde kişi kendi yaşamından zevk alamaz
ve toplumun kişinin benliğini ele geçirerek kontrol altına
aldığını hisseder. Bu nedenle yaşamındaki sınırlardan
sıyrılmanın mücadelesi içinde olan kişi yaşamın değerini
anlayamaz. Bu durum kişinin içinde bir ölüm kaygısının
oluşmasına yol açar.
Yaşamın Ucuna Yolculuk anlatısında, Tezer Özlü,
varoluşunun farkında olan herhangi bir insan profili çizer.
Yaşam ve ölümün birbiriyle bağdaştığını ve birlikte insanın
varoluşunda bir anlam ifade ettiğini savunan yazaranlatıcı,
ölüm fikrine kendini alıştırmaya çalışır. Bu yüzden
çocukluktan yetişkinliğine kadar geçen zaman diliminde
Özlü, ölüleri, cesetleri ve mezarları gözlemlemeye başlar
bu yolla ölümle tanışmak ve onunla yüzleşmek ister.
Buna rağmen anlatıda, yalnızlık ve ölüm korkusunun
Özlü’nün benliğini ele geçirdiği zamanlar da vardır ve bu
kaygılarını, korkularını aşmanın bir yolu dünyadaki tüm
sistemlere karşı çıkarak, ölümden güç alan Pavese, Kafka
ve Svevo gibi yazarların yaşamlarına geziler yapmaktır.
İntihar deneyimlerini de anlatan Tezer Özlü, intiharlarının
kendi benliğini bulma sürecindeki hayal kırıklıklarının bir
sonucu olarak ortaya çıktığını belirtir.
Ece Nur ARMAĞAN
12-B