2016-2017 | Page 12

YAŞAMIN UCUNA YOLCULUK’TA ÖLÜM Yaşamın Ucuna Yolculuk anlatısında, Tezer Özlü ölüm kavramını intihar, yüzleşme, kaygı, yalıtım gibi farklı anlamlarla bağdaştırmaktadır. Özlü, yaşam ile ölümün birbiriyle tanımlı ve bu kavramların ayrılmaz bir ikili olduğunu düşünmektedir çünkü yaşamın değeri, ölüm kavramı var olunca anlaşılmaktadır. Yaşamında varoluşunu kanıtlayacak somut deliller arayan yazar ölüm ile yüzleşmek zorundadır çünkü ölüm dünyada bilinen en büyük sınırsızlıktır böylece insan varoluşunun kendini doyurabileceği bir kaynak özelliği taşır. Ölüm kontrol altına alınabilen ya da önlenebilen bir olay değildir böylece ölüm, insanların kaygılarını harekete geçiren bir kataliz özelliği taşır. Ölüm kaygısı, yalıtım zorunluluğunu ortaya çıkaran bir etmendir. Anlatıda, yazar, yalnız olmaktan ve insanlarla arasında bir bağ kurmak istemese de görünmeyen bağların birbirinden kopmasından korkar fakat ölüm yalnızlık demektir çünkü her insan yalnız başına ölür ve tek bir cesedin içine konur. İntihar ise Tezer Özlü’nün algıladığı ölüm kavramıyla göz ardı edilemeyecek bir oranda uyuşmaktadır çünkü yazar, kitabında belirttiği üzere birkaç kere intihar teşebbüsünde bulunmuştur. Yaşadığı her anı varoluşundaki anlamı bulmak için harcayan Özlü, toplumun belirlediği kurallar yüzünden bu çabasını her zaman başarıya ulaştıramamıştır bu da bireysel bağımsızlığına ters düşerek, onu intihara sürüklemiştir. “İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış değil. İnsan, gerçeği kavradığı için utanıyor- işte gerçek önümüzde: Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar.” (Özlü, 2015, Yaşamın Ucuna Yolculuk, s.77) Ölümün insanın isteği dışında gerçekleştiğini belirten yazar, gerçek cesetleri ve ölümleri gördüğünde, ölüm fikriyle yüzleşmek zorunda kalır. Artık ölümden kaçmayan aksine onu kabul ederek normal bir korku hissine dönüştüren yazar, ölümün evrensellik içeren bir kavram olduğunu söyler. Tezer Özlü ayrıca kendi 12 THE CLAPPER 2016 - 2017 gezisi sırasında yaşanan, İsrail’in Filistin’e açtığı savaş ve Falkland anlaşmazlığı gibi siyasal olaylara göndermeler yapar. Savaşa karşı olduğunu belirten yazar, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan bazı insanların, tanımadıkları, bilmedikleri diğer insanların varoluşları için kendini feda ettiğini vurgular çünkü insanlar ölümü gördükleri zaman yaşamın değerini anlayıp, yaşama tutunurlar. Savaşların ortaya çıkma sebebinin kişinin benliğindeki savaşlardan kaynaklandığına dikkat çeken Özlü, ölü ve yaşayan insanların birbirlerinden ayrılmadığını aksine yaşayan insanların ölü insanlara karşı sorumlu olduğunu vurgular. “Duvarlar yaşamımızdaki mezarlar mı. Kent sokaklarında çıkan her benlik değiştirilmiş, takınılmış bir kişilik değil mi. Duvarlar gerisinde en çok kendimiz olmuyor muyuz. En çok duvarlar arasında direnmiyor, en çok duvarlar ardında duymuyor muyuz. Duvarlar ardında bu doyumsuz yaşamdan soluklar alarak ve alamayarak ayrılmayacak mıyız.” (Özlü, 2015, Yaşamın Ucuna Yolculuk, s.15). Hayatındaki sınırları ortadan kaldırmak, özgür olmak isteyen yazar, duvarları yaşamdaki sınırlara benzetmiştir ve bu sınırlar içinde kendi varoluşunu tamamlayamayan Özlü, acı çekerek duvarların ardındaki yaşamın “mezarlar” olduğunu söyler. Duvarların ardında bazen kişiler kendileri olabilirler fakat duvarlar, insanların hayatlarındaki kısıtlamaları, etrafındaki tüm sistemleri sembolize ettiğinde kişi kendi yaşamından zevk alamaz ve toplumun kişinin benliğini ele geçirerek kontrol altına aldığını hisseder. Bu nedenle yaşamındaki sınırlardan sıyrılmanın mücadelesi içinde olan kişi yaşamın değerini anlayamaz. Bu durum kişinin içinde bir ölüm kaygısının oluşmasına yol açar. Yaşamın Ucuna Yolculuk anlatısında, Tezer Özlü, varoluşunun farkında olan herhangi bir insan profili çizer. Yaşam ve ölümün birbiriyle bağdaştığını ve birlikte insanın varoluşunda bir anlam ifade ettiğini savunan yazaranlatıcı, ölüm fikrine kendini alıştırmaya çalışır. Bu yüzden çocukluktan yetişkinliğine kadar geçen zaman diliminde Özlü, ölüleri, cesetleri ve mezarları gözlemlemeye başlar bu yolla ölümle tanışmak ve onunla yüzleşmek ister. Buna rağmen anlatıda, yalnızlık ve ölüm korkusunun Özlü’nün benliğini ele geçirdiği zamanlar da vardır ve bu kaygılarını, korkularını aşmanın bir yolu dünyadaki tüm sistemlere karşı çıkarak, ölümden güç alan Pavese, Kafka ve Svevo gibi yazarların yaşamlarına geziler yapmaktır. İntihar deneyimlerini de anlatan Tezer Özlü, intiharlarının kendi benliğini bulma sürecindeki hayal kırıklıklarının bir sonucu olarak ortaya çıktığını belirtir. Ece Nur ARMAĞAN 12-B