MÜZİK NOTALARI
HANGİ KELİMELERİN KISALTILMASIDIR?
Guido D’Arezzo’nun tarihte ilk kez notalara verdiği
isimler şu kelimelerden türetilmiş:
Do Dominus: Yaradan, Mutlak
Re Rerum: Madde
Mi Miraculum: Mucize
Fa Familias Plenetarium: Gezegenler ailesi, yani Güneş
Sistemi
Sol Solis: Güneş
La Lactea Via: Samanyolu
Si Siderae: Gökler
THE CLAPPER 2014 - 2015
110
Notaların Kökeni
Müzikteki matematiksel gizemi keşfederek yazıya dökmenin
ilk temeli Pisagor (Pythagoras, M.Ö. 530-450)
tarafından atılmıştır. Biz kendisini okul sıralarından o
meşhur dik üçgen teoremi ile hatırlarız ama Pisagor
günümüzde ulaştığımız bilim seviyesinin babasıdır. O
kendi devrine kadar gelişmiş bütün çalışmaları bir disiplin
altında toplamış, geometri, aritmetik, astronomi,
coğrafya, müzik ve tabiat bilgisi olarak ayrı ayrı bilim
dalları yaratmıştır.
Pisagor bilimi, bilim için düşünüyor, bilimin uygulamaları
onu ilgilendirmiyordu. Bu nedenle ‘bilgi seven’
anlamındaki ‘filozof sözcüğünü ilk olarak o kullanmıştır.
Pisagor tüm evrenin sayılar ve aralarındaki ilişkilere
göre kurulduğuna inanıyordu.
Pisagor’un müziğin içindeki matematiği bir demirci
dükkanının önünden geçerken keşfettiği rivayet edilir.
Demirci ustasının, demir döverken kullandığı aletlere
göre değişik sesler çıkarması Pisagor’un ilgisini çekmiş,
dükkânı kapattırarak ustaya çeşitli aletler kullandırmış,
çıkan sesleri incelemiş ve kayıtlar almış.
Batı müziği 9. yüzyılın başına kadar notalamadan habersizdi.
Eserler kulak yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılıyor,
bu arada değişime uğruyor, zamanla unutulabiliyordu.
9. yüzyılın ikinci yarısında ilk notalama sistemi
ortaya çıktı.
Arezzo’lu Guido’nun (Gui d’Arezzo) notalama sisteminin
seslerin yüksekliğini kesin olarak belirtmeye başlamasıyla
büyük bir ilerleme kaydedildi. 11. yüzyılda notaların
üzerine dizildiği beş çizgiden oluşan “porte”nin
kullanılmasıyla notaların yüksekliği (do, re, mi,....) ve
süresi (birlik, ikilik, dörtlük,....) kesin biçimde belirlenebilir
hale geldi.
Aslında müziğin dört parametresi vardır: Yükseklik,
süre, şiddet ve tını. Bunlardan ilk ikisi zamanla genel
kabul gören bir takım işaretler sayesinde kağıt üzerine
dökülebilmiş, şiddet ve tını ise notanın yanında ek kelimelerle
belirtilmişler ve kısmen de yoruma açık bırakılmışlardır.
Çeşitli sesleri belirtmek ve bunların birbirlerine karışmasını
önlemek için sesleri temsil eden notalara özel
isimler verildi. Do, re, mi, fa, sol, la, si. İngilizce’de ve
Almanca’da ise notalar harflerle gösterildi(C=do, D=re,
E=mi, F=fa, G=sol, A=la, B=si-ing.-, H=si-alm.-).
Nota isimlerinden ‘do’nun önceki ismi ‘ut’ idi. Sesli
harfle başlayan bu isim, notaları sırayla söylerken tutukluk
yaptırdığından 12. yüzyılda ‘do’ olarak değiştirildi.
Almanya ve bazı ülkelerde ‘ut’ hala kullanılır.
‘Si’ hariç diğer notaların isim babası Gui d’Arezzo’dur.
Arezzo bu adları Aziz lohannes Battista ilahesindeki
mısraların birinci hecelerinden alarak takmıştır. Yedinci
notanın adı uzun zaman ‘B’ olarak kalmış, sonradan 13.
yüzyılda Sanete lohannes kelimelerinin baş harflerinden
meydana gelen ‘si’ adını almıştır.
Notalamanın keşfi ve gelişimi müzik pratiğine olağanüstü
bir gelişme ortamı yaratmıştır. Notalama, icracıyı
ezberden kurtararak hem müzik parçalarının uzamasına
hem de çeşitli dönemlere ve ülkelere ait notalanmış
eserlerin katılmasıyla repertuarın zenginleşmesine
ve çeşitlenmesine imkan vermiştir. Nota sayesinde bir
müzisyen bilmediği bir müzik parçasını icra edebilmek
için tek başına yeterli bir hale gelmiştir.
Fatma Sena GENÇ
Prep-D