mezsin ama orda olduğunu bilirsin ya, benim düşüncelerim
o kadar kapladı ki hayatımı, o düşüncelerin arkasında
olumlu bir şey olma olasılığını bile unuttum ben. Adım
yolcu benim, herkese öyle tanıtıyorum kendimi çünkü adımı
unuttum veya hatırlamak işime gelmiyor, bilmiyorum.
Bunu yapma nedenimi unuttum veya hatırlamak işime
gelmiyor, bilmiyorum. Bu yolculuğa neden çıktım neden
şu anda bu trende nereye gittiğimi bilmeden yol alıyorum,
nerede ineceğim, gideceğim yere ne zaman varacağım bilmiyorum,
bilmek istemiyorum. Bilsem önemi kalır mıydı
ki bunların hiç birinin? Veya bilmemek bir şey katıyor mu
bana? İnan onu da bilmiyorum. Sorduğum soruların cevapları
tartışılır uzun uzun ama hiçbir yolculuk yetmez bu
soruları cevaplamaya. Birini cevaplasan diğeri gelir aniden,
daha ona cevap bulamadan bir başkası… Öyle ki ömür denen
bu kısa fakat tren yolculuğuna oranla uzun olan yolculukta
bile cevaplamaya vaktim olmadı aklımdaki soruları.
Her soru soruşumda kendime belki bu sefer ışığı görürüm
umuduyla soruyorum, her duman altında kalışımda belki
derdim tasam her şeyim gider umuduyla içime çekiyorum
fakat her seferinde giden şey, kaybettiğim şey yine umudum
oluyor, yol kısaldıkça umut da tükeniyor, geriye bir
tek dumanla yükselip rüzgara karışan ve savrulan hayaller
kalıyor. Her kaçışımda ateşte yanarcasına bağırıyorum, sesim
yankılanıyor her yerde ama asla sesim çıkmıyor.
Giderim ben. Her defasında kafama estiğinde neden yokken
çıkıp giderim uzun yolculuklara bu kısa hayat yolunda.
İsyan ederler, neden? Çünkü ortada yok bir neden. Soranlar
olur bazen cevap çok basit olsa bile, bense her zamanki
gibi ruhsuz ruhsuz bakarım gözlerinin içine “Anlamıyor
musun?” dercesine. O ruhsuz bakışları atarken düşünceler
arasında sıkışıp yine ben kalırım. Şu ana kadar kimse anlamak
istemedi yolculuklarımın nedenini, tıpkı benim anlamak
istemeyişim gibi…
Gökay BAĞRIYANIK
10-C
21 Ocak Edebiyat Şenliği’nde
“Yol ve Yolculuk” temalı mektup yarışmasında
1. olan mektup.
TARİHTİR ÇANAKKALE
Bir destanı gözler önüne sermiş kahramanın adıdır Çanakkale.
İmkânsızlıkların birleşip bir düşman olduğu, ölümün
yiğidi teğet geçtiği ve müdafaanın zor koşullar içinde hat
safhaya ulaştığı destandır. O Çanakkale’dir ki metrekaresine
6000 mermi düştüğü halde düşman eline verilmeyen,
250.000 askerin, tabutlarına kendi kanlarıyla yazdığı isimdir,
5. Ordu’nun canla, başla, şerefle, haysiyetle, yiğitlikle
kurtardığı namustur Çanakkale. Düşman saflarında yer
tutmuş komutanların, içlerindeki korku dolu tereddütlerle
yaklaşmaya çalıştığı ufacık bir karanın, İngilizler ve Fransızların
başlarına yıktığı gemilerdir, üstlerine çöktüğü sistir,
kalplerine yerleştirdiği korku, yüzlerine işlediği durgunluktur,
Allah’ın adını yüreklere nakşettiği Mehmetçik, vatan
ve namus için ölmenin bir günahtan daha değersiz olduğu
destandır Çanakkale!
Dönemin ileri gelen düşman komutanları Çanakkale’nin
kendinin geçilmesine izin vermeyeceğini anlayınca ordularını
büyük bir zayiat sonucu geri çekmiş ve bu savaşı kesin
Osmanlı zaferi olarak sonuçlandırmıştır. Çanakkale’de savaşan
57. Alay’ın yüksek derecede donanmaya ve teknolojiye
sahip olmadığı halde savaşı kesin zaferle sonuçlandırmasını,
Türk milletinin cesur yürekliliğini, İngiliz Komutan Churchill
bu sözleriyle, efsanevi savaşta, kabul etmiştir : “Türkler,
Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler
karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.” Türk halkı, eriyle,
yiğidiyle, kadını yaşlısı ve çocuğuyla namusuna ve vatanına
siper olmuş, mermilere göğüs germiş, mertlik ve şehitlik
şerbetinden içmiş, aynı zamanda 315,500 sayıda askerle
568.000 askerli Fransız ve İngiliz ordularını bedenlerine
mühürlediği “Çanakkale Geçilmez!” damgasıyla büyük bir
bozguna uğratmıştır.
Çanakkale askeri, en yüksek yamaçtan ölüme selam vererek,
en sert kayalara dayanarak, en önemlisi ölmeden mezara
girerek savunmuştur ufacık bir kara parçasını.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin göğüs gerdiği ölümü
dizelerine bu şekilde aktarmıştır. Çanakkale, vatanın direği,
memleketin kaybetmeye tahammül dahi edemeyeceği
parçası, düşman ordularının korkulu belası, Türkün ise tatlı
rüyasıdır! Gözlerden düşmeyen damlaların, pıhtılaşmayan
kan parçalarının, dönmeyen yiğitlerin, ölmeyen gazilerin,
vatanını bölmeye göz dikmiş düşmanlara karşı savaşan ana
babaların, ölmeden mezara giren çocukların, Allah’a inanmış
kalplerin intikamıdır Çanakkale! Türk, Laz, Kürt, Çerkez
demeden savaşan erlerin, tekbiri dillerine farz eylemiş yiğitlerin,
ölümü yanlarında su gibi taşıyan milletin dirilişi, demir
gibi bükülmez iki ülkenin, mermilerle, toplarla, bombalarla
ve imanla eriyişidir Çanakkale!
THE CLAPPER 2014 - 2015 10