2014-2015 | Page 10

mezsin ama orda olduğunu bilirsin ya, benim düşüncelerim o kadar kapladı ki hayatımı, o düşüncelerin arkasında olumlu bir şey olma olasılığını bile unuttum ben. Adım yolcu benim, herkese öyle tanıtıyorum kendimi çünkü adımı unuttum veya hatırlamak işime gelmiyor, bilmiyorum. Bunu yapma nedenimi unuttum veya hatırlamak işime gelmiyor, bilmiyorum. Bu yolculuğa neden çıktım neden şu anda bu trende nereye gittiğimi bilmeden yol alıyorum, nerede ineceğim, gideceğim yere ne zaman varacağım bilmiyorum, bilmek istemiyorum. Bilsem önemi kalır mıydı ki bunların hiç birinin? Veya bilmemek bir şey katıyor mu bana? İnan onu da bilmiyorum. Sorduğum soruların cevapları tartışılır uzun uzun ama hiçbir yolculuk yetmez bu soruları cevaplamaya. Birini cevaplasan diğeri gelir aniden, daha ona cevap bulamadan bir başkası… Öyle ki ömür denen bu kısa fakat tren yolculuğuna oranla uzun olan yolculukta bile cevaplamaya vaktim olmadı aklımdaki soruları. Her soru soruşumda kendime belki bu sefer ışığı görürüm umuduyla soruyorum, her duman altında kalışımda belki derdim tasam her şeyim gider umuduyla içime çekiyorum fakat her seferinde giden şey, kaybettiğim şey yine umudum oluyor, yol kısaldıkça umut da tükeniyor, geriye bir tek dumanla yükselip rüzgara karışan ve savrulan hayaller kalıyor. Her kaçışımda ateşte yanarcasına bağırıyorum, sesim yankılanıyor her yerde ama asla sesim çıkmıyor. Giderim ben. Her defasında kafama estiğinde neden yokken çıkıp giderim uzun yolculuklara bu kısa hayat yolunda. İsyan ederler, neden? Çünkü ortada yok bir neden. Soranlar olur bazen cevap çok basit olsa bile, bense her zamanki gibi ruhsuz ruhsuz bakarım gözlerinin içine “Anlamıyor musun?” dercesine. O ruhsuz bakışları atarken düşünceler arasında sıkışıp yine ben kalırım. Şu ana kadar kimse anlamak istemedi yolculuklarımın nedenini, tıpkı benim anlamak istemeyişim gibi… Gökay BAĞRIYANIK 10-C 21 Ocak Edebiyat Şenliği’nde “Yol ve Yolculuk” temalı mektup yarışmasında 1. olan mektup. TARİHTİR ÇANAKKALE Bir destanı gözler önüne sermiş kahramanın adıdır Çanakkale. İmkânsızlıkların birleşip bir düşman olduğu, ölümün yiğidi teğet geçtiği ve müdafaanın zor koşullar içinde hat safhaya ulaştığı destandır. O Çanakkale’dir ki metrekaresine 6000 mermi düştüğü halde düşman eline verilmeyen, 250.000 askerin, tabutlarına kendi kanlarıyla yazdığı isimdir, 5. Ordu’nun canla, başla, şerefle, haysiyetle, yiğitlikle kurtardığı namustur Çanakkale. Düşman saflarında yer tutmuş komutanların, içlerindeki korku dolu tereddütlerle yaklaşmaya çalıştığı ufacık bir karanın, İngilizler ve Fransızların başlarına yıktığı gemilerdir, üstlerine çöktüğü sistir, kalplerine yerleştirdiği korku, yüzlerine işlediği durgunluktur, Allah’ın adını yüreklere nakşettiği Mehmetçik, vatan ve namus için ölmenin bir günahtan daha değersiz olduğu destandır Çanakkale! Dönemin ileri gelen düşman komutanları Çanakkale’nin kendinin geçilmesine izin vermeyeceğini anlayınca ordularını büyük bir zayiat sonucu geri çekmiş ve bu savaşı kesin Osmanlı zaferi olarak sonuçlandırmıştır. Çanakkale’de savaşan 57. Alay’ın yüksek derecede donanmaya ve teknolojiye sahip olmadığı halde savaşı kesin zaferle sonuçlandırmasını, Türk milletinin cesur yürekliliğini, İngiliz Komutan Churchill bu sözleriyle, efsanevi savaşta, kabul etmiştir : “Türkler, Çanakkale’yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir.” Türk halkı, eriyle, yiğidiyle, kadını yaşlısı ve çocuğuyla namusuna ve vatanına siper olmuş, mermilere göğüs germiş, mertlik ve şehitlik şerbetinden içmiş, aynı zamanda 315,500 sayıda askerle 568.000 askerli Fransız ve İngiliz ordularını bedenlerine mühürlediği “Çanakkale Geçilmez!” damgasıyla büyük bir bozguna uğratmıştır. Çanakkale askeri, en yüksek yamaçtan ölüme selam vererek, en sert kayalara dayanarak, en önemlisi ölmeden mezara girerek savunmuştur ufacık bir kara parçasını. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin göğüs gerdiği ölümü dizelerine bu şekilde aktarmıştır. Çanakkale, vatanın direği, memleketin kaybetmeye tahammül dahi edemeyeceği parçası, düşman ordularının korkulu belası, Türkün ise tatlı rüyasıdır! Gözlerden düşmeyen damlaların, pıhtılaşmayan kan parçalarının, dönmeyen yiğitlerin, ölmeyen gazilerin, vatanını bölmeye göz dikmiş düşmanlara karşı savaşan ana babaların, ölmeden mezara giren çocukların, Allah’a inanmış kalplerin intikamıdır Çanakkale! Türk, Laz, Kürt, Çerkez demeden savaşan erlerin, tekbiri dillerine farz eylemiş yiğitlerin, ölümü yanlarında su gibi taşıyan milletin dirilişi, demir gibi bükülmez iki ülkenin, mermilerle, toplarla, bombalarla ve imanla eriyişidir Çanakkale! THE CLAPPER 2014 - 2015 10